Çok Fazla Seçenek Çağı

Benjamin David Zaemisch ve GG

Benjamin David Zaemisch ve GG isimli çifti takip ediyorum bir süredir Instagram’dan (@themanicserenity). Sonra Pazar e-postalarına kaydoldum. Bugünkü epostaları adeta son zamanlarda kafamda dönüp duran konuları duyup, Melis bak ben bu konuda neler düşündüm der gibiydi. Sizlerle de paylaşmak adına Türkçe’ye çevirdim ve siz de bu hoş e-postalardan almak istiyorsanız, yazının sonundaki linki kullanın.

Bu dünya sizi ne sıklıkla yoruyor? Çok fazla seçenekle. Çok kısa zamanda çok fazla değişimle. Çok sayıda kahramanınız size iyi dönüşler yapmanız gerektiğini yoksa kalabalığın içinde kaybolacağınızı ve asla yetişemeyeceğiniz kadar geride kalacağınızı söylüyor. Her gün izleyebileceğinizden çok daha fazla içerik üreten milyarderler ve ekipleri ve eğer bunları izlemezseniz hayallerinize ulaşma şansınızın olmayacağına sizi ikna etmek için ellerinden geleni yapan küçük resimlerle. Gün geliyor, büyük niyetlerle dolu, ancak yöntemleri ya da erişim etkileri konusunda hala tam bir netliğe sahip olmayan bu kadın ve erkeklerle yanyana oturabiliyorum. Ama bugün sizinle birlikteyim ve burada oturup bu sözleri yazarken, ilham perisi kendini görünür kılarken tüylerimi diken diken eden yumuşak bir müzik eşliğinde, bugün burada benimle birlikte olduğunuz için şükran duyuyorum.


Ancak, hayatımın bu döneminin çoğu gününde, dünyadan bunalmış durumdayım ve bu konuda çok öfkeliyim. Zihnimde öfkeliydim, sonra duygularımda öfkeliydim, sonra bedenimin kaslarında ve tendonlarında öfkeliydim, ta ki iliklerime dek öfke dolana kadar. Ve tabii ki tüm bunların asıl anlamı korktuğumdu. Yanlış seçimler yapmaktan korktum, çok kısa zamanda çok fazla değişiklik olacağından korktum ve kalabalığın içinde kaybolacağımdan, geride kalacağımdan, hayallerime ulaşma şansım olmayacağından korktum.


Netliğim kafa karışıklığı korkusu tarafından yönlendiriliyor. Bakış açım körlük korkusuyla besleniyor. İlerlemem, boşa harcanmış fırsatlar ve ifade edilmemiş potansiyelle dolu bir hayata dönüp bakmanın dehşeti tarafından yönlendiriliyor. Bu büyük zorluk mevsiminin sona erdiğini hissedebiliyorum, dünya nihayet benim konfor eksikliğime uyum sağladığı için değil, ama acım beni durmaksızın bakış açımı genişletmeye ve netliğimi dünyaya uyum sağlayabilecek bir yere yükseltmeye ittiği için. Bir çözüm bulmaktan, bizi gözyaşları içinde bırakan, kendi kırılgan kollarımıza terk edilmiş bebekler gibi kendimizi sallayarak uyutan, sabah gözlerimizi açmadan önce nefessiz bırakan, bunalmış bu dünyanın tüm karmaşıklığını basitleştirmenin bir yolunu bulmaktan başka seçeneğim kalmamıştı.


En iyi cevap en basit olanıdır. En iyi seçim, en az seçenek arasından yapılan seçimdir. En büyük yolculuklar tek bir yöne yapılan yolculuklardır. Bu yüzden kendimi sadelik yoluyla gençleştirdim. Aslında ne kadar az seçeneğimiz olduğu gerçeğine açıklık getirerek en iyi seçimi yapma becerimi geliştirdim. Tek ve biricik yönümü koruyarak kendi yolculuğumun kutlamalarına yeniden katıldım. Hâlâ mutlak sınırımda, rahatsızlık sınırında tutuluyorum, ancak yorulmuşluk alanından çıktım.
Dünya bizden her şeye dahil olmamız gerektiğini, aksi takdirde hiçbir şeyin parçası olamayacağımızı düşünmemizi istiyor ve bu bir yalan. Bu çok fazla insan ve kuruluşun bir sonucudur.


Dünya artan karmaşıklıkla ilerliyor. Bu doğru. Ancak bunu sadece ve sadece tek bir şeyin peşinde yoğun bir şekilde koşan bireyler sayesinde yapıyor. Büyük vizyonlar, uzmanların işbirliği sayesinde hayata geçirilir; tek bir kişiyi, herhangi bir kişiden çok daha büyük olan bir şeyin tüm farklı yönleriyle boğarak değil. Bunu net bir şekilde anlamalıyız. Bizim işimiz, benzersiz ifademizin ne olduğunu, uzmanlık alanımızı bulmak ve dışa doğru genişleyip bu Yaşamın bizim için sakladığı şeylerin daha fazlasıyla bağlantı kuracak kadar dengeli ve güçlü olana kadar bakış açımızı bilemek ve o tek şey üzerindeki netliğimizi genişletmektir.
Yaşam en iyi yolculuktur çünkü sadece tek bir yöne doğru gider. Yaşam sadece ileriye doğru gider, olasılığının tam ifadesine doğru sürekli genişler, her zaman rahatsızlığın sınırındadır. Dikkatimizi odakladığımızda, enerjilerimizi ve çabalarımızı düzenlediğimizde ve kendimizi bu Yaşamın bizim için istediklerine bağlamak için bir yöntem izlediğimizde, artık kendimiz için mümkün olan en iyi yolculukta olup olmadığımızı merak etmek zorunda kalmayacağız. Bunalmış durumdayız çünkü rahatımızı korumak için umutsuzca mücadele ediyoruz. Çok fazla konfor, yapacak zamanımızdan daha fazla seçenek sunar. Bu, acı ve ıstırap kaynağı haline gelene kadar acıyı uyuşturan bir afyon gibidir. Sonsuza kadar kaydırırız çünkü bu, boş bir kağıtla oturup hayatımızı en yüksek potansiyelimizle uyumlu bir şekilde düzenlemekten daha rahattır. Doktora gider ve ilaç isteriz çünkü bu, rahatsızlığımızın kaynağını aramak ve gerçek bir çözüm için çabalamaktan daha rahattır. Büyük Üstatları hayattayken reddediyoruz çünkü binlerce yıldır ölü olan ve gerçekten istediğimizi söyleme cüretini gösterdiğimiz şeye olan bağlılığımızın boşluğu konusunda bize seslenemeyen kutsal bir adam hakkındaki bir hikayeye tapmak daha rahat geliyor. Hayatın tüm sorularının ezici karmaşıklığı üzerine ahkam kesmek için kederli topluluklarda ve sığ akademik söylemlerde bir araya geliyoruz çünkü bu, en temel soruları yanıtlamak için tek başımıza yola çıkmaktan daha rahat. Ve son olarak, gerçeği bir kez gördükten sonra çenemizi kapalı tutuyoruz çünkü bu, ayağa kalkıp hak ettiğimiz ama dünyanın bize asla vermeyeceği otoriteyi almaktan daha rahat.

Gördüğünüz gibi, artık bunalmış değilim çünkü gerçek şu ki, ne zaman hayatta olursak olalım, nerede yaşarsak yaşayalım ya da ne kadar süre burada kalırsak kalalım, tüm hayatımız boyunca önümüzde sadece iki seçenek var. Tam potansiyelimize ulaşmak için çabalayabiliriz ya da konfor alanlarımızı koruyabiliriz, ancak ikisini birden yapamayız. Ve hepsi bu kadar.
Bu yolculukta bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederiz,
GG ve Benjamin


Not: Mayıs 2022’de YouTube’da 17.800 yıllık içerik vardı. Bunu bir düşünün. Bu içerik şu anda avucunuzun içinde, uygulamalardan sadece birinde duruyor. Gezegende sadece bin ağaç olsaydı, her birini görememek muhtemelen bizi rahatsız ederdi, ancak şu anda gerçekten orada olan ormanların her birini bile ziyaret etmek için hiçbir baskı hissetmiyoruz. Doğanın bize sunduğu seçeneklerin bolluğu karşısında bunalmıyoruz çünkü bu durumun gerçekliğine dair bir perspektifimiz var. Umarım bu e-posta, kendimizi içinde bulduğumuz bu yeni durumun gerçekliğine dair bir perspektif sunmaya yardımcı olur. Eğer bu düşüncelerden faydalanabilecek birkaç kişi tanıyorsanız, bana verebileceğiniz en büyük hediye sözlerimi onlarla paylaşmak olacaktır. Aşağıdaki linkten kayıt olabilirler. Teşekkür ederim.


https://themanicserenity.mykajabi.com/sunday-reflections

Mindfulness Temelli Koçluk

2017 yılında Klinik Psikolog Erkan Çifte‘nin hazırlamış olduğu NLP temelli Koçluk sertifika programına katılmıştım. 2020 yılının sonlarına doğru ise David Cornwell & Banu Çeçen eğitmenliğinde ICF onaylı Mindfulness temelli Koçluk sertifika programına katıldım ve anca bitirdim.

Her şeyin birbiriyle içiçe geçişini hayranlıkla izliyorum. Koçluk ilk zamanlar aklımda daha çok sağlıklı yaşama, beslenmeye, fit olmaya dair koçluk gibi oluşuyordu. Ben sağlıklı olmayı kendi hayatıma uygulamak adına öğrenmiştim, profesyonel koçluk eğitimi alarak sağlıklı yaşamak isteyenlere destek olmak istiyordum. Bir yandan kendi bedenime meditasyonun ve yoganın iyi geldiğini fark etmiştim. Bunlar o zaman kafamda birbirinden çok ayrı yerlerde duruyorlardı. Şüphesiz yoga ve meditasyon da sağlıklı yaşama, iyi yaşama dair disiplinlerdi ancak bunları bir potada düşünemiyordum o zamanlar.

Pandemi öncesi Büyükada’da yoga hocam Gülfiye‘ye, meditasyon hocam V‘nin düzenli devam ettiğim dersleri sayesinde meditasyonda oldukça ilerleme kaydettiğimi, artık tamamen hayatımın bir parçası haline geldiğini ve beni çok dönüştürdüğünü anlatınca, adada meditasyon dersleri versene sen de dedi ve öyle başladı aslında yolculuk. O zamanlar, ben yoga hocası değilim ve olmak gibi bir amacım da yok, amacım sağlıklı yaşama dair koçluk yapmak ve bundan çok bağımsız olarak meditasyon yapmak isteyenlere, mindfulness ile ilgili bilgi almak isteyenlere mindfulness sohbetleriyle harmanladığım meditasyon pratikleri sunmaktı.

Pandemi oldu. Değerli hocamız Zeynep Aksoy, mindfulness temelli yin yoga eğitmenlik eğitimi açtı online. Kapanmışız evlere, almaz mıyım? Yoga eğitmeni olmak asla yoktu aklımda ama yin yoga hep kendimi yakın hissettiğim yoga çeşidiydi. Üstelik meditasyon derslerinde öğrenciler oturdukları yerde kıpraşır ve bir süre sonra rahatsız hissederken bazen içimden geçirmekteydim: keşke biraz yoga pozu bilsem de rahatlatsam, esnetsem, bilinçli şekilde hareket ettirebilsem…

Sanki Zeynep hoca beni duymuştu ve adeta tıp eğitimi alır gibi ağır anatomi dersleri de eklediği canlı eğitimleri açmıştı, ben de cumburlop daldım tabii içine. Online dediğime bakmayın, baya staj yaptık, puanlar aldık da hakettik sertifikamızı.

Zeynep hoca eşinden de bahsediyordu, eşinin programlarından da. Zira eşi David Cornwell bir psikoterapistti ancak aynı zamanda yoga & meditasyon eğitmeniydi ve koçluk eğitimi de veriyordu. İncelediğimde karşıma beni çok şaşırtan bir başlık çıktı: Mindfulness Temelli Koçluk. Üstelik Uluslararası Koçluk Federasyonu onaylı bir sertifika programı.

2017 sonundan beri hayatımda mindfulness ve meditasyon vardı. Koçluk bambaşka bir yerden ilerliyordu. Yoga da bambaşka bir koldan. Ama sanki şimdi hepsi birleşiyordu. Yoga da mindful, koçluk da. Hepsi wellbeing, hepsi iyilik üzerine. Hepsi, bana iyi gelen, sana da gelsin düsturlu benim için günün sonunda.

Mindfulness Temelli Koçluk sertifika programını bitirmek, sertifika almak da öyle kolay değil. Tüm gerekleri yerine getirene kadar göbeğim çatladı ama değdi. Adeta bir okuldan mezun oldum ve çok mutlu, çok donanımlı hissediyorum kendimi. 2018’den beri profesyonel olarak koçluk yapıyor, 2020den beri meditasyon dersleri veriyorum ama artık tüm bu disiplinlerde kendimi daha donanımlı hissediyorum ve bu harmanlanma harika oldu.

Mindfulness Temelli Koç Ne Yapar?

Mindfulness temelli bir koç ICF Profesyonel Temel Yetkinlikleri’ni uygular ve ICF Etik Kuralları’na karşı sorumludur. Spiritüel bilgelik ve yaşam koçluğu uygulamalarını bir araya getirir. Mindfulness koçu iyi bir dinleyicidir, seans esnasında şimdi ve buradadır. Doğru yerde güçlü sorular sorar. Cevapların her zaman danışanda olduğunu bilir.

Mindfulness temelli bir koç, danışanın kendini gerçekleştirmesi için alan tutandır aslında. Danışanın kendini fark edip tanıması için onu yolda tutandır.

Mindfulness koçu performansa değil potansiyele odaklanır. Değerleri, inançları irdeler. Kaynakları parlatır. Öğrenmeye devam eder.

Sen de mindfulness nedir öğrenmek istiyorsan, hayatına katmak istiyorsan, dilersen koçluk seanslarında, dilersen meditasyon ve/veya yin yoga derslerinde buluşalım.

Esinti

“Tüm reçellerimiz ev yapımıdır.” diyor esmer kız, yeni gelenler tabaklara yönelirken. “Hepsini Ersin Bey’in annesi yapıyor.” Belli zaten, diye geçiriyorum içimden. Mandalina, dut ve karpuz reçeli var kahvaltı için hazırlanmış açık büfe standında. Üçünden de tadımlık almıştım ben tabağıma. Hemen atıveriyorum ağzıma karpuz reçelinin tanelerinden. Her zaman soframızda bulunmayan lezzetleri tatmak çok zevkli, keşifli geliyor. Tatlanıyor ağzım, keyfim yerinde.

İnsan evladı ne tuhaf bir yaratık aslında diye düşünüyorum diğer reçelleri tatmaya geçerken; kendi yapıyor, kendi bozuyor, sonra yine kendi yapıyor… Reçel dediğin zaten ev yapımı olur, doğada kendiliğinden varolmuş bir yiyecek değil ya bu, birinin reçel yapmaya karar vermesi, seçtiği mevsimlik meyve ve hatta bazen sebzelerden alması, bunları küçük parçalar halinde kesmesi, şeker, limonlu su ve isteğe göre türlü çeşit baharatla buluşturup ısıtması, pişirmesi, kıvamlandırması gerekiyor. Ancak zeki ve yaratıcı insan evladı, bu reçelleri son kullanma süreleri artsın, satış fiyatları yükselsin diye caanım reçellerin içine sürü sepet katkı maddesi, doğal rengi, kokusu yetmiyormuş gibi ekstra boyalar, aromalar ekleyerek kavanozluyor, bunları markalandırıyor ve biz de marketlerden alabiliyoruz. Sonra bu reçeller yerine Ersin Bey’in annesinin yaptığı mis gibi katkısız reçeller daha kıymetli oluyor, onun peşine düşüyoruz.

Çayımı yudumlarken ürperiyorum. Bu sabah Datça esintili epey. Kahvaltı etmeyi zorlayacak kadar desem abartmış olmam. Kış geliyor diyerek gülümsüyor esmer kız Ersin Bey’e. Benim Datça’ya vardığım günü mü seçti kış gelmek için diyorum ama içimden. Kaşlarım çatılı, zeytini atıyorum ağzıma, ardından da karanfilli ekmekten koparıyorum. Sonra kendime, halime tavrıma şaşırıyorum biraz. Yahu, sen esintiye bayılırsın, kış insanısın, tatillerini özellikle bu mevsimlere denk getirirsin. Pardon ama neyin tatavası bu? Sırıtıyorum.

İnsanın anlık rahatsızlığını tüm bir alana yayması ne garip. Şu an rüzgar her şeyi uçuştururken, kağıt kalemimi, peçeteleri, saçlarımı, kağıt bardakları, plastik şişeleri, masa örtülerini, kahvaltı etmekte zorlanır ve keşke üstüme bir şal alsaydım diye hayıflanırken rüzgarla aram bozuk. Oysa ki öğlen denize girerken, oh, iyi ki esinti var, aklımı seveyim, en güzel mevsim Eylül valla, diyeceğim.

Bir fotoğraf, bir yazı

Sanal Yazı Evi’nin bir online workshop’ına katıldım. Bir fotoğraf gösterdi hocamız ve yaz dedi, kadının ağzından yaz. Ben de yazdım. İyi okumalar.

Dondurma(k)

Çocukların dünyası ne tuhaf. Demin parkta coşmuşlardı. Kumlar, kumdan kaleler, yıkılınca ağlamalar. Arada birbirlerine sataşmalar. Feride zaten ilk oyunbozan. Allahım, bu kız büyüyünce de böyle mi olacak acaba, o kadar merak ediyorum ki. Hasan nasıl olgun kardeşi tepesine çıkarken. Ama bir yere kadar tabii, bir süre sonra o da koparıyor yaygarayı. Zeliha ise güzel saçlarını savura savura, bir havalarda. Artık büyümek mi bu, kendini fark etmek mi, aynadaki aksini beğenmek m? Ben de beğeniyorum kızımı, ne yalan söyleyeyim. Kendi çocukluğuma, gençliğime benzetiyorum onu. Üç çocuğumu da beğeniyor, seviyorum elbette. Zeliha’yı kayırıyor muyum biraz yoksa. Birden çok çocuğu olan tüm ebeveynlerin yaşadığı bir durumdur sanırım bu: çocuklarımı birbirinden ayırıyor muyum, sevgimi eşit dağıtabiliyor muyum. Beni de düşündürüyor, yer yer utandırıyor bazen hissettiklerim.

Dedim ya, dünyaları pek tuhaf bu bücürlerin. Şimdi Kuzguncuk’ta bir kahvede oturduk, mola verdik eve dönmeden. Babamız yoruldu haklı olarak, değil mi ama çocuklar? Direksiyon sallarken arabada, üç çocuk bir kadınla baş etmek öyle her babayiğidin harcı değil. Şanslıyım sanırım, ailesine düşkün bir kocam var. Arabada biraz zorladı bücürler. Park iyiydi tabii, biraz kafamızı dinlemiş, dinlenmiştik onlar azarken. Arabanın içi dar geldi hepimize, her zamanki gibi. Necdet te haklı olarak bir mola istedi ve çekti arabayı Kuzguncuk’taki kahvenin önüne. “Yakında dondurmacı var, siz geçin, ben getireyim, birşey demez bize Salih abiniz, burda yersiniz” diyerek bizi oturttu kahveye, uzaklaştı. Burayı seviyor Necdet. Deniz havası almak, demli bir çay içmek, Salih’le iki lafın belini kırmak, balıkçı teknelerini izlemek iyi geliyor ona burada. Tanıyor esnafı, konu komşuyu da, buralı gibi adeta.

Dondurmayı duyan bücürler birden hal değiştirdiler. Bir coşku, bir neşe. Oturmuyorlar, yerlerinde duramıyorlar yine tabii. Kahvenin camsız tahta pencerelerinden sarkarak dışarı bakıyorlar, babalarının yolunu gözlüyorlar. Tabii ben de onlarla, ayağa. Demin arabada uykusu gelen, mızmızlanan bendim sanki, neyse mutluyum doğrusu onları böyle görmekten. Hava almak bana da iyi geldi, bir saattir yoldayız. Necdet mola verelim demekle de, dondurmayı akıl etmekle de iyi yaptı. Akıllıdır kocam. İyice keyiflendim bak şimdi. Çocuklarla ben de çocuk gibi gülüşüyorum.

Derken Necdet yaklaşıyor, ellerinde dondurma falan yok. Onun yerine ağabeyinden kalmış olan o gözü gibi baktığı fotoğraf makinesini hizalıyor bize doğru, almış arabanın torpidosundan demek bir ara. Bunu fark eden Zeliha poz verecek gibi oluyor, diğer kuduruklar farkında değil, birbirlerine laf yetiştirmekle meşguller. İster istemez elim Zeliha’nın saçlarına gidiyor, aklım sıra fotoğrafta daha iyi çıksın diye düzelteceğim. Ve işte, an donuyor. Denklanşöre basıyor Necdet, çekiyor fotoğrafımızı. Bakışları doğru yönde olan tek kişi Zeliha’ydı o an. Vallahi kayırdığımdan değil ama eminim, en düzgün o çıkacak.

Babalarının elinde dondurmayı göremeyen bücürler yine mızmızlanacak gibi oluyorlar. Necdetse, başka yerde yeriz çocuklar diyor hafif sertçe, gözlerini kaçırarak. Ah çocuklarım, fotoğrafı boşuna çekmemiş, duygusallaşmış babamız. Dondurmacının kapısında meğer bir not asılıymış: Cenaze dolayısıyla kapalıyız.

Yazmak İyi Gelir

Üç yaşımda okuma yazma öğrenmişim. Beş yaşımda ilkokula başlatmışlar. 17 yaşımda liseden mezun oldum, sonra bir üniversite, iki yüksek lisans bitirdim. Edebiyat, sinema, dil okudum. Editör, yazar, çevirmen, gazeteci oldum. Yetmedi, 30’lu yaşlarımdan sonra yoga ve meditasyon kolaylaştırıcısı ve yaşam koçu oldum. Bunların hiçbirini olmadım aslında, bunları yaptım.

Ben yazdım hep. Yaşadım ve yazdım. Yazmak oldum.

Bu ay Datça’da bir yazı kampına katıldım. Yazmak olduğumu hatırladım. Yazıyorum artık bol bol. Kabuk diye bir kitap yazmaya çalışıyorum. Öyküler yazıyorum. Denemeler… İçsesler… Oto kurgular…

Sevgili Yeşim Cimcoz’a çok sevgiler. Artık sanal yazı evinin de bir üyesiyim. Sen de olsana?

Yazmak için yazarlık kariyerine gerek yok. Yazmak şifalıdır. Bu sebeple meliszararsiz.com’a da taşıyorum bu yazmak işini. Seninle yazılarımı paylaşacağım, hem de biriksin burada denemelerim diye.

Ancak, bunun ötesinde, kendine şifa için mutlaka bir defter almanı önereceğim. Ben yazamam ki, ben yazmayı sevmem, yeteneğim yok, vaktim yok gibi cevaplar geliyorsa aklına, bil ki hepsi boşuna 🙂 Senden yazdıklarını birine göstermeni istemeyeceğim, bir yeti sergilemeni beklemeyeceğim, bir altı dakikan ise mutlaka vardır gün içinde kendine ayırabileceğin. Yazmayı sevmek zorunda da değilsin. Diş fırçalar gibi yap bunu. İnan iyi gelecek.

Ne yazayım mı diyorsun, gerekirse, ne yazıcam ki ben üf yaz. Ama yaz. İçini dök. Kimse okumayacak, iyi saklarsan defterini:) Tabii ki istersen okut birilerine, ama amaç bu değil. Amaç senden çıkması bir şeylerin. Kelimelere kavuşması. Bir anlam kazanması böylelikle, somutlaşması. Ben çoğu kez düşündüğüm, hissettiğim şeyi yazınca anlıyorum, haaaa, böyleymiş diyorum. Netleşiyorum. Sen de yap. Netleş. Ne oldu bugün, bu hafta, bu ay? Neler yaşadın, neler hissettin, neler düşündün, neler yaptın, neler yapamadın, neler oldun, neler olmadın? Ne gördün, ne duydun, nereye gittin, ne yedin, yani yaşamına neler sığdı, gözüne neler çarptı, gönlüne neler değdi. Yazıver.

Ben yazıyorum. Ve yazdıklarımı seninle paylaşacağım burada.

TRT Radyo 1 Gecenin İçinden Programına Konuk oldum

Sevgili Gülay Oktar ile yıllardır tanışırız, bir filmin basın gösteriminde tanışmıştık, sonra da karşılaştıkça güzel enerjiler yollamıştık birbirimize.

Geçtiğimiz günlerde aradı, programa konuk olur musun, çok güzel şeyler yapıyorsun ve ilham verici bir öykün olduğunu düşünüyorum programda bundan bahsetmek ister misin dedi, uzaktan böyle bir bakış beni çok mutlu etti ve seve seve kabul ettim teklifini.

Programa şu sözlerle başladı sevgili Gülay:

Bazı yollar, kilometrelerden, mesafelerden değil de insanın iç dünyasından alır gücünü. Çıktığın yol, seni sana ulaştırır yani. Önce kendi hayatını değiştiren, şimdi de başkalarına, kendi hikayelerini bulmada yol arkadaşlığı yapan bir isim: Melis Zararsız farkındalık ve değişim hikayesini paylaşmak üzere telefon hattımızda…. Birkaç yıl önce yaşamında radikal değişiklikler yaptın, aslında çoğumuzun zaman zaman aklından geçirdiği ama belki cesaret edemediği bir şeyi yaptın, seni daha mutlu edecek bir hayat için konfor alanını terkettin. Hikayenin başkalarına ilham hatta cesaret vermesi amacıyla davet ettim seni…

Kendisine, uzaktan gözlemleyerek beni böyle tasvir ettiği ve bana kendi hikayemi anlatmama alan açtığı için çok teşekkür ediyorum.

Gecenin İçinden, dolu dolu, harika bir radyo programı bu arada, mutlaka takip edin derim. Her gece 23’ten sonra TRT Radyo 1’de.

Sohbetimizi buradan dinleyebilirsiniz:

Yin Yoga Nedir Video’m Yayında!

1-5 Eylül Datça’da yoga kampındaydık. Dönüş günü dedim ki bu güzel mekanda Zararsız Yaşam Youtube kanalım için bir video çekelim, ve işte yin yoganın hayatıma girişi, eğitmen oluş yolum ve birkaç yin yoga başlangıç pozu:

Türkiye Koçluk Günü’nde Instagram Canlı Yayın’dayım

29 Haziran 2013 tarihinde Türkiye’de Koç Ulusal Meslek Standardı ile koçluk meslek olarak resmen tanındı ve böylelikle 29 Haziran Türkiye Koçluk Günü ilan edildi. Bu vesileyle ilk koçluk akreditasyonumu aldığım International Coaching Academy (ICA) Türkiye akreditasyonlu eğitmen ve koçlar olarak 29 Haziran akşamı Instagram ve LinkedIn ortak canlı yayınında koçluğun detaylarıyla ilgili sohbet edeceğiz. Ben mindfulness temelli koçluktan ve koçluğun sınırlarından bahsedeceğim dilim döndüğünce, zaman yettiğince. Aşağıdaki hesaplardan bağlanabilirsiniz.

https://instagram.com/zararsiz_yasam

https://instagram.com/icaturkiye

Tolerans Pencerende misin?

Dr. Sarah Halliday
Senior Consultant Clinical Psychologist
Halliday Quinn Limited

Gabor Maté ismini ilk kez Zeynep Aksoy‘dan duymuştum, yin yoga eğitmenlik eğitimi alırken.

1944 Budapeşte doğumlu Maté, travmatik bir çocukluğa sahip olan, yirmili yaşlarının sonlarında yerel bir lisede tarih öğretmeni olarak çalışırken, aniden tıp eğitimi almaya karar veren, doktorluk hayatı boyunca uyuşturucu bağımlıları, AIDS hastaları ve zihinsel engellilerle çalışmayı tercih eden bir doktor. Maté, bestseller listelerine giren ve yirmiden fazla dile çevrilen dört kitap yazmış. 2011’de Northern British Columbia Üniversitesi’nden onur doktorası almış. Yayımlanmış kitapları: A New Look at the Origins and Healing of Attention Deficit Disorder (1999), Hold On to Your Kids: Why Parents Need to Matter More Than Peers (Gordon Neufeld ile birlikte, 2005), In The Realm of Hungry Ghosts: Close Encounters With Addiction (2009).

Kendisinin yakın zamanda bir belgeseli yayınlandı. The Wisdom of Trauma – Travmanın Bilgeliği olarak çevirebiliriz herhalde, buradan inceleyebilirsiniz.

Filmi izledikten ve çok etkilendikten sonra Facebook’ta konuyla ilgili bir gruba dahil oldum. Çocukluk travmalarına dair dünyanın pek çok yerinden herkes paylaşım yapıyor, destek için iletişime geçiyor.

Bu grupta bir yazı paylaşıldı, o kadar etkilendim ki, üşenmedim Türkçe’ye çevirdim ve bugün yin yoga dersimizde öğrencilerimle paylaştım. Onlar da çok etkilendiler ve yazıyı onlara da yollamamı istediler. Ben de blogda dursun istedim ki kime ulaşabiliyorsa ulaşsın.

Doktor, psikolog ve insan hakları aktivisti Dr Louise Hansen yazmış bu yazıyı. Kaliforniya, Los Angeles Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde klinik psikiyatrist olan Dr. Dan Siegel tarafından geliştirilmiş bir model olan ve psikoloji biliminde önemli yeri olan Tolerans Penceresi‘ni öyle güzel tanıtmış ve öyle güzel bir öneri sunmuş ki bize. İyi okumalar:

“Her gün hepimizin belirli bir miktar enerjisi var. Enerjimiz güzel olduğunda iyi hissediyoruz ve sanki her şeyin üstesinden geliriz gibi oluyor. Çünkü aslında “uyanıklığımızın” en uygun olduğu anın içindeyizdir; buna “tolerans penceresi” deniyor. Burada yeterince güvende ve tamam hissederiz.

Ancak her zaman bu pencerede değiliz. Bazen çok fazla enerjimiz oluyor, bazen de çok azını deneyimliyoruz. İyi haber şu ki, pencereden gidebileceğimiz sadece iki yön var, ya yukarı ya aşağı doğru. Yani ya uyanık halimizin en uygun halinde oluruz (pencerede), ya aşırı yükselir tavana çıkarız, ya da yerin dibinde hissederiz, yani en enerjisiz halimizle yerin dibine geçeriz, bodrum katına.

Tavan çok fazla enerjidir, çok fazla uyanıklıktır, bu da öfke, endişe, aşırı yorgunluk, dehşet, hatta ve hatta cinnete kadar yolu olan deneyimler yaşatabilir. Bodrum katı ise çok az enerjidir ve yorgunluk, mutsuzluk, hissizlik, düzlük, boşluk ya da depresiflik olarak kendini hissettirir. İşte bu zamanlarda kendimize sorabiliriz: Neredeyim?

Bu soru ve bunun cevabını bilmek çok kıymetlidir çünkü yoklamış oluruz kendimizi: Penceremde miyim? Tavanda mıyım, bodrum katında mıyım? Bunun cevabı aslında bir pusula gibidir, bize nasıl ilerleyeceğimiz konusunda yol gösterir. Çelişkiyi de elimine eder, ki bu çok iyidir, çünkü belirsizlik stresi şiddetlendirir.

Tüm bebekler kendilerine ait tolerans penceresinde kalabilmek için belirli içeriklere ihtiyaç duyarlar: sıcaklık, dokunma, yumuşak ses tonu, süt, uyku. Bu malzemelerle güvende ve iyi, dengeli hissederler. Bunlar yoksa ağlarlar. Pencerelerine dönmeleri için daha azına ya da daha çoğuna ihtiyaç duyarlar.

Yetişkinler de bebekler gibidir. Bizim de sıcaklık, dokunma, yumuşak ses tonu, yemek ve uyku ihtiyacımız var. Ancak bunları bizim için hazırlayacak ebeveynlerimiz yok artık. O zaman da hangi malzemelerin yardımcı, hangi malzemelerin zararlı olabileceği konusunda karışıklık yaşayabiliyoruz: Yemek mi, uyku mu, hareket mi, partner mi, arkadaş mı, terapi mi, seks mi, uyuşturucu mu, kumar mı, porno mu?

Bazı içerikler bizi anlık iyi hissettirir, mesela şeker, ve bunların etkileri kısa sürer. Diğerleri daha zorlayıcıdır, mesela egzersiz yapmak, ve bunların faydaları daha uzun sürer. Bağımlılığın ise geri tepme etkisi vardır, madde ya da obje anlık rahatlık sağlar ve daha sonra olduğumuzdan da kötü hissederiz.

Tavandayken yani çok fazla yüksekken, bizi sakinleştirmesi için kişisel bakım araçlarına ihtiyaç duyarız. Bodrum kattayken, yani yeterli enerjimiz yokken, yeniden şarj olacak yollara ihtiyaç duyarız. İhtiyacımız farklı olabileceğinden, kendimize “neredeyiz” diye sormamız çok önemli.

Sizi ne rahatlatır? Sizi ne yeniden şarj eder? Sizi koruyan şeyleri kontrol edin: beden (yemek, su, hareket, dinlenmek), zihin (açıklık), sosyal bağ (aile, arkadaşlar, çevre), ülke (doğa, yürüyüş, kamp), kültür (yemek, müzik, bilim, sanat, teknoloji) ve ruhanilik (varoluş, meditasyon..)

Unutmayın ki tolerans penceremizdeysek mantıklı kararlar almamız daha kolay olur: yani yeterince güvenli ve tamam hissettiğimizde. Tavandaysak pişman olacağımız kararlar verebiliriz, mesela sinirlenmek, ya da ne bileyim, sokakta çıplak koşmak! Bodrum katta ise çaresiz hissedebiliriz ve o durumla bir türlü baş edemeyebiliriz.

Araştırmalar gösteriyor ki tolerans penceresi travma deneyimlemiş insanlar için daha küçük olabiliyor. Yani yaşanan durumları diğerleri kadar çok tolere edemeyebiliyorlar. Onlar bodrum katta ya da tavanda daha fazla zaman geçirebiliyorlar: yeterince tamam, yeterince güvende hissedemiyorlar.

İyi haber şu ki bu yükselişlerimizi düzenleyebiliriz ve bu da tolerans penceremizi genişletebilir. Nasıl mı? Düzenli olarak kontrol ederek. Pencerede miyim? Tavanda mıyım? Bodrum katta mıyım?  Koruyucu malzemelerden destek alıyor muyum?

Hayat deniz gibi, sürekli dalgalı. Her gün bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu içerikleri, bu malzemeleri kullanıyoruz ve bu da uyanık oluşumuzu etkiliyor. Biraz daha farkındalıkla, biraz daha faydalı içerik ve malzemeyi doğru zamanda kullanmakla kendimizi düzenleyebiliriz. Bu da yaşamın dalgasını daha az türbülanslı kılar.

Not: Pek çok lider, açıklık (clarity) olmadan güven sahibi. Açıklık olmadan güven, yıkıcı olur. Açıklık olmayan güven aslında gezegeni yok ediyor. Açıklık, açıkça görmek demek: her şeyi olduğu gibi görmek. Açıklığın yan tesiri huzurdur: Neşe, basitçe dans eden barış ve huzurdur. Açıklık, huzuru, neşeyi, sevgiyi, mutluluğu, coşku ve anlayışı getirir. Mutluluğun peşinde olmayın. Açıklığın peşinde olun.

Dr Louise Hansen

Doktor Psikolog

İnsan Hakları Aktivisti

Çeviri: Melis Zararsız

Dünya Yoga Günü 2021

Merhaba!

Bugün online yin yoga dersimizde yin yoga pratiğimizden sonra öğrencilerime yoganın onlar için önceden ne anlama geldiğini, deneyimledikten sonra neler fark ettiklerini sordum. Yoga ülkemizde ilk popüler olmaya başladığı zamanlarda “ne bu antin kuntin işler” diyormuş öğrencilerimden biri mesela, hiç yabancı gelmedi bana da 🙂

Biraz içine bakınca da “bana göre değil, zaten ben yapamam”lar girmiş devreye. Bu da çok tanıdık açıkçası.

Şimdi ise düzenli olarak pratik yapıyor ve oldukça faydasını gördüğünü söylüyor.

Ben hatırlıyorum, ciddi nefes çalışmaları olduğunu duymuş ve, ben astımım zaten, bana iyi gelmez (??) demiştim, sonra da bir iki poz görüp, hmm, çocukluğundan beri spor yapan çok esnek kişilerin artistik, bale gibi pozları , kendilerine mutluluklar, demiştim.

Şu an yin yoga ve meditasyon dersleri veriyorum. İnanılmaz. Zaten yoganın öğretilerinden belki en önemlisi de bu işte; önyargıları, sınırları, kendi inanç ve belki zincirlerini fark etmek. Esnetebiliyor musun, daraltman mı gerekiyor, yoksa dengede misin, fark etmek. Bununla ilgili bir şeyleri değiştirebilir misin, araştırmak, bakmak. Bunu beden yoluyla, nefes yoluyla, anda kalma yoluyla, içine dönme yoluyla, bunlara zaman ayırma yoluyla yapmak.

Derste yoganın felsefesinden de bahsetmek istedim öğrencilerime. Ben meditasyonla başladığım için bu yolculuğa, şahsen meditasyonun, nefesin, farkındalığın arka planında bir felsefe yattığı konusunda, Budizm, Hint kültürü konularında bilgi sahibiyim. Yin Yoga eğitmenlik eğitiminde tanıştım Patanjali’nin Yoga Sutralarıyla, Upanişadlarla, Bhagavad Gita ile, yani Yoga’nın da arka planında bir felsefe ve bir tarih yattığıyla.

Derste kısaca Patanjali’den ve bu kitaplardaki metinlerin temelinden bahsettim. Bu arada, üçü de Türkçe’ye çevrildi, yukarıdaki isimleri Google’da aratarak bulabilirsiniz.

Yoga yaklaşık 50.000 yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış. Fikrin kökeni ise aynı zamanda hem bedeni hem zihni hem de ruhu çalıştırmak üzerine kurulmuş. Yoga en başından beri aydınlanma içeren bütüncül bir yaşam pratiği anlamı taşıyormuş. , Yoga felsefesinin kurucusu olarak kabul gören Patanjali adındaki Hint düşünür konuyla ilgili tarihi metinleri, sözel bilgileri, farklı kişilerin yoga teori ve pratiklerine dair gözlemlerini kapsamlı bir metinde toparlamış. Hayat boyu süren yoga yolculuğunda atılacak adımları, aşılacak engelleri ve ulaşılacak hedefleri simgeleyen 8 yoldan söz ediliyor. Devamı kitaplarda diyeyim, daha uzatmayayım.

Upanişadlar ise İnsanlığın İlk Felsefi Metinleri olarak geçiyor. Hindistan topraklarının ürünü olan bu metinlerin M.Ö. 800 yıllarında tamamlanmış olduğu düşünülüyor.

Bhagavad Gita da kutsal kabul edilen bir Hindu metin. Bhagavat Gita’da 700 kadar vecize var. Bir destanı anlatır. İnanışa göre MÖ 3000 yılında “dünya savaşı” denebilecek büyüklükte bir savaş meydana gelir. Bu savaş iyilerle kötüler arasındadır, iyi tarafta olan Arjuna, Krişna’dan yardım ister. Gandhi gibi bazı Hindular Bhagavad Gita’da anlatılan bu savaşın, savaş arabalarının, savaş atlarının, aslında “sembolik” olduğunu düşünürler. Arabacı bilinçtir, atlar kamçılanan isteklerdir, savaş yaşamdır, tekerlek zamandır araba beden ve arabanın sahibi ise “ben”dir.

Yoga yapan kişi yoganın beden, zihin ve ruh birlikteliği olduğunu, öz ben’le bir temas için, aydınlanmak için bir yol olduğunu bilen kişidir idealde. Evrensel ahlaki disiplinleri hayatına geçirendir. Ne yaptığına, ne söylediğine, ne yediğine, ne içtiğine dikkat edendir. Vicdanlı olandır. Önce kendiyle temasta kalarak bütüne ulaşma yolunu kendine açandır.

Bu kadar teori yeter, pratik etmek istiyorum, ben yoga yapmak istiyorum diyorsan, seni bir de şöyle alacağız. Yoga da hangi yoga 🙂

Asthanga Yoga

Nefes teknikleri ile egzersizlerin önemli bir yer tuttuğu bu türde pozlar ve nefesin senkronize olması gerektiği vurgulanır. Eğer sakinleşme arayışı içindeysen, dengeli bir uygulama sunan Asthanga yogayı deneyimleyebilirsin.

Hatha Yoga

Yoga deyince ilk akla gelen. Bedendeki zıt enerji birimleri, yoga pozları, nefes ve rahatlama akışları ile dengelenir. Başlamak için iyi bir seçim olabilir.

Vinyasa Yoga

Oldukça hareketli, akışkan, enerjik yoga türlerinden biri olan Vinyasa yogada farklı pozlar nefes eşliğinde bir uyum içerisinde akar. Zamanla kondisyon yaptırır, hem kaslar, hem bağ dokular çalışır. Hareketli, akışkan bir yoga için vinyasa yogayı dene.
Atölye Mudita‘dan Buğday Bezen hocaya ulaşabilirsin.

Yin Yoga

Bağ dokularının esnemesini ve gelişmesini amaçlayan Yin yoga’da, pozların içinde 3-5 dakika kalınır. Böylece bağ dokular, fasya dokusu nazikçe gerilir ve uzar. Meditatif ve pasif pozlardan oluşur, pozlar arası akışlara pek rastlanmaz, ayakta hareketlere az rastlanır. Yin Yoga’da zorlayıcı unsur zamandır. Yavaşlamayı, sabrı öğretmesi açısından da faydalıdır. (Online ve açıkhava yin yoga derslerine katılmak için lütfen bana ulaş)

Kundalini Yoga

Omurganın en alt kısmında bulunduğuna inanılan kundalini enerjisini kullanan yoga türüdür. Daha çok meditasyona ve mantralara ağırlık vererek enerji çakralarının yükseltilmesi hedeflenir. Kundalini yoga sayesinde bedenin, duyguların ve zihnin üzerinde bir bütün olarak çalışabilir, spiritüel bir deneyime sahip olabilirsin.

Bikram Yoga

38 derece sıcaklıktaki mekânlarda uygulanan pozlar vasıtasıyla, sıcaklık ile bağ dokuların daha kolay esneyebilmesi ve vücudun toksinlerden arındırılması hedeflenir. Bolca ter atmaya ve salgı bezlerini çalıştırmaya yarar.

Restoratif Yoga

Sinir sistemini onarmak ve bilinci dengelemek için bir nevi şifa yogası olarak tanınan Restoratif yogada bağ dokular ve kaslar bilinçli şekilde gevşetilir, nefes uygulamaları ön plândadır. Omurga fevkalade rahatlar.

Somatik Yoga Terapi

Stres kaynaklı olduğu muhtemel omuz ve sırt ağrıları, fıtık, skolyoz, siyatik, astım, kronik yorgunluk, yüksek tansiyon, bağırsak sorunları gibi rahatsızlıklarda yoganın tıbbî tedavileri desteklediği türüdür. Genelde fizyoterapistlerle dirsek temasında çalışılır. Somatik Yoga Terapi ihtiyacın olduğunu düşünüyorsan Atölye Mudita‘dan Buğday Bezen hocaya ulaşabilirsin.