Geçen yıl, bugünlerde, yeni bir yıla girerken sağlıklı ve mutlu olmak için önerilerde bulunduğum bir yazı yayınlamıştım.
Dilek listesi yapmanızı önermiştim, bu yıldan beklentilerinizi gözünüzle de görebilmek, bir nevi somutlaştırabilmek için. Bu önerime bir ekleme yapmak istiyorum: Minik bir defter alın kendinize ve bu bir minnettarlık defteri olsun. Her gün mümkünse gün bittiğinde o gün minnettar olduğunuzu düşündüğünüz şeyleri yazın. Genelde 10 iyi şey yaşıyorsak, yaşadığımız 2 kötü şeye odaklanıyoruz. Minnet duyduğumuz konulara odaklanır ve bunları not alırsak, beklentilerimizi somutlaştırdığımız gibi aslında hayatımızdaki olumlu yönleri de somut bir şekilde karşımızda görebilir, onlara odaklanmakta kolaylık yaşayabiliriz.
Sağlık kontrollerinizi hatırlatmıştım. Doktor randevularımızı aksatmamamız gerektiğini. Biraz kendimizi dinlemek için her zamanki gibi meditasyon önereceğim. Bedensel veya ruhsal sağlığımızla ilgili bir problem yaşıyorsak, meditasyon sırasında fark edebiliyoruz. Böylelikle, “dizim ağrıyor, şunu ihmal etmeyeyim” ya da “sanırım biraz sinirlerim bozuk, bununla ilgili destek alayım” gibi farkındalıklar yaşayabilirsiniz. Ya da belki ne kadar sağlıklı ve iyi hissettiğinizi fark eder ve şükredersiniz.
Beslenme demiştim. Ben bu yıl kendimi dinleye dinleye bağırsak ve cilt problemlerimi %80 oranında çözen bir beslenme şekli buldum kendime. Tetkiklerimi aksatmayarak elbette. Örneğin ben artık et olarak sadece balık tüketiyorum, onun dışında baklagil, sebze ve meyve ile besleniyorum. Süt ve yumurta da tüketmiyorum artık çünkü bağırsağıma ve cildime iyi gelmediğini fark ettim. Turşu ve kırmızı şarap da aynı şekilde bana iyi gelmeyen besinler. Fakat siz de böyle beslenin dediğimi sanmayın sakın, lütfen kan ölçümlerinizi yaptırın, alerjileriniz, intoleranslarınız varsa bunları öğrenin, gerekiyorsa bir diyetisyene giderek kendinize uygun bir beslenme şekli konusunda destek alın. Motivasyon konusunda desteğe ihtiyaç duyarsanız, koçluk desteği verebilirim, benimle iletişime geçebilirsiniz. Size doğru beslenmeye alışana kadar eşlik edebilir, alternatifler sunabilir, hayatınıza spor ya da meditasyon gibi disiplinleri katmanız için sizi motive edebilirim. Geçen sene yazdığım önerilerin devamı için tıklayın, zira hepsi geçerli bu yıl için de.
Ben 2018’de İstanbul’dan biraz uzaklaşmak istiyordum. Gönlüm Ege’de, hatta Akdeniz’deydi ama sonra İstanbul’dan o kadar da uzaklaşmadan, daha sakin bir hayatın mümkün olduğu, yine sahil kasabasında yaşama tadını alabileceğim başka bir fikir geldi aklıma: Büyükada’ya yerleştim. Neredeyse bir sene olacak taşınalı. İyi ki dediğim, verdiğim en iyi kararlardan oldu bu.
Önümüzdeki yıl ise Zararsız Yaşam‘ı büyütmek için bazı girişimlerde bulunuyor olacağım. Gelişmelerden sizi haberdar edeceğim, şimdilik sürpriz olsun. Kişisel olarak bu yıl meditasyon ve yoga hayatıma daha sağlam bir şekilde girdi, spor daha azdı ama özdü. Bu yıl sporu daha fazla hayatıma katmak istiyorum.
Yeni yılda sağlıklı yaşam seminerleri, sohbetler, kitap okuma günleri, meditasyon seansları ile birlikte olacağız. Facebook ve instagram hesaplarımı takipte kalın lütfen.
Mutlu yıllar, sağlıklı seneler, sevdiklerinizle, aşk, tutku, bereket, huzur, dostluk ve neşe dolu bir 2019 olsun mu, bence olsun!
1-7 Nisan Dünya Sağlık Günü Ve Kanser Haftası sebebiyle bir ilaç firması çalışanlarına bir sağlıklı yaşam etkinliği düzenledi. 9 Nisan Pazartesi sabahı Kemer Country’de yaklaşık 35 kişi kadar bir ekip olarak sağlıklı bir kahvaltı eşliğinde sağlıklı beslenme sohbetleri yaptık. Ardından Belgrad Ormanı’na giderek tam 6 kilometreyi birlikte hızlı tempo yürüdük.
Geçtiğimiz Cumartesi, İstanbul Erenköy Kozmos Yaşam Merkezi’nde 15 kişilik bir katılımla gerçekleşen sunumumda bilinçli beslenmeden, beyin-bağırsak ilişkisinden ve probiyotiklerden bahsettikten sonra kısa bir meditasyon yapıp ellerimle hazırladığım şekersiz, beyaz unsuz, hindistan cevizi yağı ile pişirilmiş çiğ kakaolu tarçınlı pekmezli kek, çiğ kuruyemişler, maydonozlu, taze naneli ve limonlu detoks suyu tüketerek sohbetimizi tamamladık, katılan herkese teşekkürler.
Sunumumdan kısa notlar:
Probiyotikler yaşayan mikroorganizmalar aslında ve yeterli miktarda olduklarında yaşadıkları vücuda fazlasıyla yararlılar. Probiyotikler bağırsaktaki yararlı bakterileri arttırarak, zararlı bakterilerin ise sayısını azaltarak etkili oluyorlar. Probiyotik seçerken çeşitli türleri içeren, süt ürünleriyle mayalanmamış, katkı maddesi bulunmayanları bulabiliyorsak ne ala. Böyle takviye ürünler mevcut. Bulamıyorsak evde mayaladığımız yoğurt ve kefir de probiyotik içeren doğal bir besin. Yine ev yapımı salatalık ve lahana turşusu, doğal probiyotikler.
Sindirim sistemi bedenimizde beynin yardımı olmaksızın işlevini yapan tek sistem. Çok ilginç değil mi? Kendimizi iyi hissetmemiz ve sağlıklı görünmemiz için bedenimizin ihtiyaç duyduğu besinleri birebir bu sistemden alıyoruz. Sindirim sistemi aslında ağzımızdan anüsümüze kadar uzanan 10 metrelik, kastan, sinirden, duyulardan oluşan bir boru. Sindirim sorunları oluşturan şeyler ilginçtir ki yaşam biçimimiz. Epigenetik bilim araştırmaları iyi beslenmenin olumsuz genetik etkileri bile yok edebileceğini söylüyor.
Sindirim aslında beyinde başlıyor. Yiyecekleri düşünmemiz, görmemiz, kokusunu duymamız… beynimiz sayesinde ağzımız sulanıyor, midemiz kasılıyor, pankreasımız enzim salgılamaya başlıyor. Beynimiz yediklerimizin iyi sindirildiğine inanmalı ki bedenimiz sağlıklı olsun. Aslında herşey beynimizi nelere inandırdığımızla ilgili.
Kalın bağırsağımız kötü bakterileri denetim altında tutan iyi bakterilerle yani floralarla dolu. Besinler ayrıştırılıyor ve atık maddeler dışkı olarak rektumda depolanıyor. Yeterince dışkı depolandığında kaslarımız gevşiyor ve dışkı dışarı atılıyor. Fazla lif tüketerek, bol su içerek, yeterli uyku uyuyarak, egzersiz yaparak ve stresi azaltarak sağlıklı bir şekilde sindirebiliriz ve dışarı atabiliriz yediklerimizi.
Atık maddeleri dışarı atmamız durumunu metafiziksel olarak anlatmak istersek: yaşamı içeri almak, bize yarayanları özümsemek ve gerek duymadıklarımızı bırakmaktır. Bıraktıktan sonra sifonu çekeriz ve geri dönmemek üzere yollarız ihtiyaç duymadığımızı. Bu sağlıklı olandır. Doğal olan budur.
Mide ve sindirim sorunları hakkında önemli bir soru sorulmuş Louise Hay tarafından: Neyi ya da kimi sindiremiyorsunuz? Korku var olduğu sürece yaşamı sindiremiyoruz. Gelecek için kaygı duyduğumuz müddetçe sindirimimiz gerçekleşmiyor. Bedendeki mutluluk hormonu serotoninin yaklaşık %90’ı bağırsaklarda bulunuyor.
Bağırsak ve beyin arasında yin ve yang gibi bir döngü şeklinde bir iletişim var. Mutsuz beyin bağırsağı etkilerken mutsuz bağırsak beyni etkiliyor. Bağırsaktaki bakteriler sürekli olarak beyne sinyal gönderiyor. Bağırsak mikrobiyomu sağlıklı olunca “mutluyum” mesajı gönderiyor beyne.
Akşam yemeğindeki sohbet tatsız bir hal alıp arkadaşınızla tartışmaya başladığınızda midenizdeki öğütme işlemi hızlıca son buluyor ve yerini spastik kasılmalara bırakıyor. Yemeğinizin yarısı sindirilemeden midenizde kalıyor. Böylelikle mide spazmları hissediyorsunuz. Stresli geçen bir günün ortasında ağır bir öğle yemeğinin iyi bir fikir olmayacağını unutmayın. Bağırsak reaksiyonlarını değiştirmek ve hücresel değişiklikleri tersine çevirmek amacıyla beyinde yazılan senaryonun “olumlu öykülere” dönüştürülmesi gerekiyor. Genelde çocukluğunda travma yaşamış insanlarda stres-tepki genlerine kimyasal etiketler eklenmiş durumda. Böyle kişilerin organları strese karşı abartılı bağırsak reaksiyonları gösteriyorlar.
Dilimizde beş tat alma reseptörü var: acı tatlı ekşi tuzlu ve umami. İnsan bağırsağında ise 25 farklı tat reseptörü var. Bunun sebebi yediğiniz yemeğin tadına göre beyninize göndermek istediği şifa mesajları. Demek ki bağırsaklarımız sadece besin maddelerini sindirmek için varolmuş değiller, görevleri çok daha fazla.
Meditasyonla beynin en çok hangi bölümünün etkilendiğini keşfetmek için Harvard Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırma gösteriyor ki, geleneksel tıp bilimine göre otomatik sinir sisteminden sorumlu olan bölge meditasyon ile harekete geçebiliyor ve sindirim sistemi, kan basıncı gibi direkt olarak stres ile ilişkili değişkenlere aslında meditasyon ile etki edilebiliyor. Sonuçta bu işlevler üzerine meditasyon ile etki edebiliyoruz, kalp hastalıkları, sindirim sorunları ve kısırlık gibi stresle ilişkili rahatsızlıklardan kurtulmamız konusunda meditasyon önemli bir çözüm yolu olabiliyor.
Stresörler sinir sisteminin dengesini bozduğu zaman; gevşeme tekniklerini kullanarak sinir sistemi dengeli haline geri getirebilir. Anksiyete sinir sisteminizi ele geçirdiği zaman, vücudunuz hayatta kalmak için; savaşmak ya da kaçmak için kimyasallar salgılar. Anksiyete (kaygı) yanıtı hızlı hareket etmeniz gerektiği acil durumlarda hayat kurtarıcı olabileceği gibi günlük hayatın stresleri tarafından aktive edildiği zaman sizi yıpratıyor. Bunu Metin Hara’nın YOL kitabında da okuyabilirsiniz. Tam odaklanarak derin nefes alıp vererek yaptığımız nefes temizliği basit ama güçlü bir gevşeme tekniği. Bunu öğrenmek çok kolay, hemen hemen her yerde yapılabilir ve kaygı seviyenizi kontrol altına tutmanızda hızlı yol almanızı sağlar.
Bir yıl ne çabuk geçti yahu? Kısa bir değerlendirme…
Son dönemlerde hepimizin ağzında aynı laf var: “günler, aylar, yıllar nasıl geçiyor anlamıyorum, bu ara sanki bir başka hızlı akıp gidiyor.”
Şahsen böyle hissedenlerdenim. Facebook’un şu tarihte bugün hatırlatmalarının hastasıyım, hatta bağımlısıyım denebilir. Gece 12’de muhakkak geçen sene ya da daha önceki senelerde bugün ne paylaşmış, ne yapmışım, neredeymişim, kimlerleymişim, neleri takip ediyor, nelerden etkileniyormuşum diye merakla bakıyorum bu sayfalara. Ve her seferinde çok şaşırıyorum çünkü birkaç ay önce gibi hissettiğim, deyim yerindeyse dün gibi hatırladığım anlar 3-5 sene önceki anılar olarak çıkıyor karşıma. Zaman tuhaf bir kavram zaten, bu yeni bir bilgi ya da benim bir buluşum değil, hep konuşulmaz mı, bizi strese sokan bir sınav, bir görüşme ya da bir bekleme anı 10 dakika bile olsa saatler geçmiş gibi hissettirirken çok mutlu olduğumuz birkaç saati bir dakika gibi hatırlarız. Neyse, diyeceğim o ki, yıl oldu 2018. Kutlamalara çok az kaldı. Bu yılın başında Reina’da üzücü olaylar yaşandı, pek çok kayıp verdik. Bu yıl ABD’nin 44. Başkanı Barack Obama, Beyaz Saray’a veda etti. 45. Başkan Donald Trump, Kongre’de yemin ederek göreve başladı, Trump’ın yıl boyu aldığı kararlar ve attığı imzalar tüm dünyadan tepkiler aldı. Bu yılki referandumla ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ olarak adlandırılan sistem, başkanlık sistemiyle değiştirildi. Bu yıl Google, “dünyanın en değerli markaları” listesinde teknoloji devi Apple’ı geride bırakarak zirveye yükseldi. Bu yıl ABD’nin Los Angeles kentinde 89. Oscar Ödülleri törenle sahiplerini buldu. En iyi film ödülüne layık görülen filmin yanlış anons edilmesinin damga vurduğu törende “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülü “Moonlight“taki performansıyla Mahershala Ali’nin oldu. Ali, oyunculuk dalında Oscar’a layık görülen ilk Müslüman oldu. Bu yıl Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü yaptı. Bu yıl Harun Kolçak, Halit Akçatepe, Fikret Hakan, Ayberk Atilla, Engin Cezzar, Tayfun Talipoğlu, Bülent Kayabaş, Naim Süleymanoğlu, Vatan Şaşmaz ve şu an aklıma gelmeyen pek çok değerli ismi kaybettik. Bu yıl Tekerlekli Sandalye Basketbol takımımız Avrupa şampiyonu oldu.
Bende ne var ne yok?
Ben bu yıl sağlığımı geri kazanmak için bazı atılımlar yaptım. Sporu, meditasyon ve yogayı hayatımda düstur edindim. Sağlıklı beslenmeyi öğrendim, sağlıklı besinler pişirmeyi öğrendim. “Önce ben” demeyi öğrendim. Bu öğrenimler bana yeni bir meslek de kazandırdı. Sağlıklı yaşam koçu olma yolunda epey ilerledim. Sinema yazarlığı da bana güzel deneyimler yaşattı bu sene. Bu sene güzel bir seyahat yaptım kendi başıma, bu seyahat beni biraz daha büyüttü, kendime biraz daha yaklaştırdı, bana çok şey öğretti. Arkadaşlarımla güzel vakitler geçirdim bu yıl. Bana iyi gelmeyen enerjide olan insan ve mekanları sevgiyle hayatımdan çıkarttım. Yeni hedefler koydum kendime, istemeyi öğrendim. Destek olabileceğim pek çok canlıya elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. 2018 kapıdayken pek çok yenilik beni bekliyor, yeni bir evim, yeni bir muhitim, yeni bir çevrem, yeni bir yaşamım olacak gibi görünüyor. Sevdiğim, ben olduğum işler yaparak geçimimi sağlayabileceğim, huzurda ve akışta olacağım günlerin beni bekliyor olması için ben elimden gelen çabayı gösterdim, gerisi akış…
Sağlıklı bir yeni yıl için Melis’ten öneriler
Gelelim yeni yılı bahane ederek yenilenmemiz adına nacizane önerilerime:
1- Dilek Listesi /Panosu: Önünüze ister bir kağıt/defter, isterseniz büyükçe bir karton alın. İster kalem, ister renkli boyalar, isterseniz dergiler, gazeteler, fotoğraflar alın önünüze. Amaç hedeflerimizi, planlarımızı, hayallerimizi önümüze dökmek, somutlaştırmak, görmek. Kağıda yazabilirsiniz: İtalya’ya gitmek istiyorum. Şu şikayetim için doktora görünmek istiyorum. Tenise başlamak istiyorum. Teyzemi ziyaret etmek istiyorum. Arkadaşımla barışmak istiyorum. Daha çok uyumak istiyorum. Kilo vermek istiyorum. Kartonunuzun üzerine buna benzer isteklerinizle ilgili çizimler yapabilir, görseller keserek yapıştırabilirsiniz. Bunları yaparken ne istediğinizi sesli olarak da ifade etmenizi öneririm. Kendi iç sesiniz isteklerinizi dile getirdikçe, siz bu istekleri duydukça onlar daha da somutlaşacak, onlara daha da inançla bağlanacaksınız ve bu isteklerinizin gerçekleşmesi için daha somut adımlar atabileceksiniz.
2- Sağlık: Neleri ertelemekteyiz? Şuram ağrıyor, doktora gitmem lazım ama üşeniyorum/korkuyorum/erteliyorum şeklindeki tüm durumlarınızı lütfen gözden geçirin. Bunları da tek tek yazın bir sayfaya korkmadan: dişçi randevusu, kadın doğum randevusu, dahiliyeci, her ne ise. Ve lütfen ilk iş bu ertelemeleri bitirelim, randevularımıza gidelim ve bu yazdıklarımızın üstünü çizelim. Sağlıktan önemli hiçbir şey, ama hiçbir şey olamaz.
3- Sigara: Uzatmayacağım, kolay olmadığını biliyorum ama eğer içiyorsanız lütfen bu sene bırakmak için bir adım atın. O sene bu sene olsun.
4- Beslenme: Kızartma ve şekeri hayatınızdan çıkartmak için bir adım atın lütfen. Paket gıdalar ve fast food yerine ev yemeği yemeye çalışın, bu bile bir başlangıçtır. Daha ciddi bir beslenme bozukluğunuz varsa lütfen bir diyetisyene başvurun. Bu konuda bir disiplin probleminiz varsa size koçluk hizmetimle eşlik edebilirim.
5- Spor: Vaktim yok, sevmiyorum diyenler: haftada iki gün, sadece 45’er dakika. Vaktim var ve seviyorum diyenler: haftada 3-4 gün, en fazla 1’er saat. Hem fizik hem ruh sağlığı için.
6- Kitap: Günde 3 sayfa için vaktim yok bahanesini kabul etmiyorum. Bambaşka hayatlar, düşünce yapıları, hayaller keşfedin, öğrenin, itiraz edin, düşünün.
7- Sosyalleşmek: Kafalarımızı şu akıllı telefonlardan biraz kaldıralım ve sevdiğimiz insanlarla, sevdiğimiz mekanlarda sohbet edelim biraz, olur mu? Kaliteli zaman geçirelim.
8- Uyku: 7-8 saatten az uyumamaya özen gösterin. Kaliteli uyku uyumaya çalışın. Yataktan zorla kalkmayın. Kalkmanız gereken saatten 6-7 dakika önceye kurun saati, yatakta gerinin biraz, esneyin, hiç bilmediğiniz yeni bir güne uyanıyor olduğunuzun heyecanını hissetmeye çalışın.
9- Alkol: Hafta sonları birer kadeh gibi bir deneme nasıl olur? Ödül gibi olmaz mı? Bırakın o her zaman hayatınızda olan bir rutin, sizi yoran bir bağımlılık olmasın, kendinizi şımarttığınız, tadını özlediğiniz bir kaçamak olsun. Cumartesi akşamı yemeğinizin yanında size eşlik eden bir kadeh kırmızı şarap ya da en sevdiğiniz grubun konserinde coşarken tadını çıkarttığınız bir şişe bira.
10– Olumlu Düşünce ve Meditasyon: Olumsuz düşünce kurmak, hayat çok kötü, ben çok şanssızım, her şey berbat demek o kadar kolay ve ilk akla gelen kaçış düşünceleri ki aslında. Evet, dünyada haksızlıklar, adaletsizlikler, zulüm, ölüm, kötülük, vahşet almış yürümüş durumda. Fakat dünyanın derdi bizim omuzlarımızda değil. Biz bu olumsuzluklarla vah vah ederek, her şeyden nefret ederek ve surat asarak savaşamayız. Bizim tek bir silahımız var, o da kendimiz. Tek bir sorumluluğumuz var, kendimiz. Toplumlar bireylerden oluşuyor. Kayserililer, İngilizler, Amerikalılar, Batılılar, Asyalılar demeye bayılıyoruz ama aslında herkes sadece kendinden mesul. Sen kendi içini temizle, kendi çevrene iyi, hakkaniyetli, temiz, dürüst, doğal davran. Gerisi sende değil. Her gün yeni bir gün. Her şey değişken. Sadece var olmaya çalış. Yönetmemeye. Mükemmeli aramamaya. Sakinleşmeye ve yavaşlamaya çalış. Kendine her gün en az bir beş dakika ayır. İş yükünden, ailevi sorumluluklarından, trafikten, yetişmekten, sosyal medyada varolmaktan beş dakikacık kop. Gir bir odaya. Otur. Kapat gözlerini. Yavaş yavaş nefes al, ver. Nefesini dinlemeye çalış. Düşünceleri fark et. Vücüdunu esnetmeye çalış. Nerelerin gerilmiş, nerelerin ağrımış, fark et ve rahatlatmaya çalış. Bu kadarını yap kendine. Ve sonra kendine bu beş dakikayı bile ayırdığın için teşekkür et.
11- Su: Su iç. Bol bol.
12- Dilekler ve Kapanış: MUTLU, SAĞLIKLI, NEŞELİ, TUTKULU, HUZURLU, SEVGİ DOLU HİSSETTİĞİMİZ BİR YIL OLSUN!
Blogumu ve sitemi takip edenleriniz zaten biliyor, bir süredir Sağlıklı Yaşam Koçluğu mesleğini oturtmak için gerekli eğitimlerin peşinden koşuyorum. Psikolog Erkan Çifte‘den bir koçluk eğitimi aldım. Sağlıklı yaşam ile ilgili de kendimi okumalarımla, katıldığım seminerlerle, yemek denemelerimle, spor, yoga, meditasyon çalışmalarımla eğitiyorum. Fakat bu konuda yetinemiyorum açıkçası, sağlıklı yaşam koçluğu için kaliteli bir eğitim almak istiyorum.
Gözüm Institute for Integrative Nutrition okulunda. Bütçe ayarlama aşamasındayım. Bunun için bir fon sayfası oluşturma fikri oluştu aslında. Fongogo sayfası oluşturduğunuzda buraya gelen fon destekleri boşa gitmiyor, fon desteği yapanlar, yaptıkları destek bedelinde bir hizmet alıyorlar. Ben bu konuyla ilgili bir video çekmiştim, fongogo sayfamı açabilmek için fakat uzun bulundu. Şimdi kısasını çekmem lazım yeniden, fakat konuyu blogumu okuyan siz sevgili okurlarıma da anlatabilmek adına bu videonun varlığı fena olmadı sanki 🙂
Amerikalı maraton koşucusu John Bingham’ın sözüymüş bu. Annem yakın zamanda sporda giymem için bana cici bir t-shirt aldı, üzerinde If You Run, You Are a Runner yazıyor. Araştırdım ve kimin söylediğini, neden söylediğini buldum. Bingham şöyle söylüyor: Eğer koşuyorsan, koşucusun demektir. Ne kadar hızlı veya ne kadar uzağa koştuğun önemli değil. Bugünün ilk günün olması ya da yirmi yıldır koşuyor olman da önemli değil. Bundan geçmek için bir sınav yok, kazanman gereken bir lisans yok, alman gereken bir üyelik kartı yok, sen sadece koş!
Şu an bunu yazarken saat tam 11.11! Empatiklerin bu saate hep dikkat ettiklerini biliyor muydunuz? 🙂 Neyse, konumuza dönecek olursak, bu cümleler bana o kadar iyi geldi ki. Aslında bu cümleler bana tokat. Çünkü ben aslında böyle düşünmeyen biriyim. Ya da biriydim mi demeliyim. Mükemmeliyetçiliğimi kıran cümleler bunlar.
Annem şaka yollu bana hep “eh tabii, sen 25 insan olduğun için…” , der. Bazen de şöyle takılır, “sen zaten hep astronot olmak istiyordun değil mi?” Kadın haklı. Ben çocukluğumdan beri o kadar çok şeyle ilgilendim ki. Hala da öyle. Bu aslında harika bir şey fakat ben bunun bir sorun olduğunu düşündüm hep. Çünkü birden fazla konuyla ilgili olmak – tabii burada ilgiden kasıt geçici ilgiler değil, gerçekten ilgilenmek, o konuda bir şeyler yapmak istemek, bu konuda kendini yetenekli ve istekli hissetmek, üstüne gitmek istemek – insanı yoran ve odaklanma sıkıntısı yaratan bir durum. Çocukluğundan itibaren bir adet yeteneğini keşfetmiş, bunun üstüne gitmiş ve örneğin mimar olmuş, örneğin pazarlamacı olmuş, örneğin ressam olmuş, örneğin aşçı olmuş insanlara o kadar özendim ki. Ben gazeteci, yazar, psikolog, piyanist, şarkıcı, senarist, fotoğrafçı, editör, çevirmen, gezgin filan olmak istiyordum. Arada maymun iştahlı mıyım duygusu geliyordu. Sanata yakın her şeyi mi yapmak istiyordum? Ve yapabileceğime inanıyordum? Hayır, hakkımı yememeliydim, hiçbir zaman ressam olmak istiyorum demedim, ailemde mimarlar, iç mimarlar, çizimi çok sağlam insanlar olmasına rağmen ne bu konuda bir kabiliyet fark ettim kendimde, ne resim sanatına bir yakınlık hissettim, ne de ressam olacağım, mimar olacağım, tasarımcı olacağım dedim. Sinemayı seviyordum ama yönetmen olma duygum da yoktu hiç. Heykele karşı da aynı şekilde bir ilgim olmadı. Dansçı olacağım da demedim, izlemeyi sevmekle birlikte. Ama edebiyat, müzik, fotoğraf her zaman bulaşmak istediğim sanat dalları oldu, bir de psikoloji disiplinine yakın hissettim hep.
Peki ne yaptım? Romen dili ve edebiyatı okudum, çeviri yaptım, dergilerde çalıştım, araştırmalar yaptım, yazılar yazdım, Rotaract kulübü üyesiyken tiyatrolarda oynadım, web’i öğrendim, içerik editörlüğü yaptım, hikayeler yazdım, kısa film çektim, müzik klibi çekmeye çalıştım, arkadaşlarımla stüdyoya girip şarkı söyledim, sinema okudum, setlerde çalıştım, senaryo ekibinde staj yaptım, sinema yazarlığı yaptım, sinema içerik editörlüğü yaptım, yolculuk yaptım, gazetecilik yaptım, röportajlar yaptım, koordinatörlük yaptım, PR yaptım, çeviri okudum, altyazı çevirdim, kitap çevirdim. Menajerlik yaptım, müzik grubuyla birlikte sahneye çıkıp kalabalıklara şarkı söyledim.
Belki, “vay be, harika, istediğin her şeyi yapmışsın işte” diyorsunuzdur şu an okurken. Fakat ben bunları yaparken hep bir arayış içindeydim. Esas hangisi? Hangisinin üzerine gitmeli? Hiçbiri bende “her şeyi bırak ve buna odaklan” duygusu yaratmadı. Bu yüzden kendimi hep eksik hissettim. Ben kimdim? Bir mimar değildim, bir aşçı değildim, bir şarkıcı değildim. Sinema yazarı ve çevirmendim, editördüm aslında, ama yetmiyordu sanki. Ya da tam “ben” gibi hissetmiyordum.
Felsefe, kişisel gelişim okumalarımla, meditasyon çalışmalarımla artık kafam çok daha aydınlık bu konuda. Biz işlerimiz değiliz ki? Sistem sana “bir şey ol” diyor ayrıca. Evet, gerçekten hayatını mimar olmaya adamış bir insana hala hayranlık duyuyorum, ayrıca bir mimar da sadece bir mimar değildir ki, hobileri vardır, yapmaktan hoşlandıkları vardır. Ben belki de işle hobiyi birbirinden ayıramadığım için bu sıkıntıyı yaşadım. Ama pişman değilim, ben buyum çünkü.
Bugünlerde sağlıklı yaşama odaklıyım. Her zaman ilgim olan psikoloji bilimine de tekrar yakınlaştım. Çünkü kendi düşünce ve alışkanlık sistemimi tamamen değiştirebildiğim bu süreçte, sağlıklı yaşamı hayatına sokmak isteyen insanlara psikolojik anlamda destek vermek düşüncesi beni çok heyecanlandırıyor. Bunun için ne eğitim gerekiyorsa alıp bu konuya yönelme eğilimindeyim. Hala sinemayla ilgiliyim, sinema yazıları yazıyorum bazı mecralarda, hala edebiyata ilgiliyim, okuyorum, yazıyorum, bir kitap yazma hayaliyle tutuşuyorum. Hala müzikle ilgiliyim, dinliyor, konserlere gidiyor, en yakın zamanda şan dersi almayı düşünüyorum. Amacım albüm çıkarmak değil, Türkiye’nin en iyi sesi de ben değilim ve olmayacağım. Amacım sevdiğim bir şeyi daha iyi yapmayı öğrenmek ve yaparken daha çok keyif almak. Tamamen bencilce yani 🙂
Ve işte bu noktada John Bingham’ın söylediklerine geri dönebiliriz. Eğer şarkı söylüyorsam şarkıcıyım demektir, eğer spor yapıyorsam sporcuyum. Yazıyorsam, yazarım. İlla en iyisi olmam, birilerine bir şey ispatlamam gerekmiyor. Ne yapıyorsam, oyum zaten. Kimsenin bana yeterince iyi bir şarkıcı değilsin, yeterince iyi bir yaşam koçu değilsin, kitabını beğenmedim ya da çok iyisini harikasın demesine ihtiyacım yok. Sadece yapacağım. İçimden gelen ve istediğim şeyleri. Elbette başkalarına zarar vermeden, başkalarının sınırlarına girmeden. Başkalarının uzmanlıklarına saygısızlık etmeden. Bence en önemli sınır bu.
Ne iş yapıyorsun, ya da kimsin dediklerinde cevaplamakta biraz zorlandığımı kabul ediyorum bu noktada. Fakat sanırım bu tarz sorulara, “bugünlerde..” diye başlayarak cevap verdiğimde çok sıkıntı kalmıyor. Kimseye ben aslında buyum, şuyum, ben şunları yaptım diye bir şeyleri açıklamak, ispatlamak zorunda değiliz. İçsel olarak ne yaptığımızı bildikten, savrulmadıktan sonra, her şey olabiliriz. Evet, ben 25 insanım. Ne yapıyorsam oyum ve aslında hiçbir şey değilim. Ne yapmak istiyorsam oyum, neyi yapabiliyorsam, ne imkanım varsa, oyum. Bugün bana ne getiriyorsa oyum.
John Bingham’ın başka bir sözüyle bitireyim: Bitirmem değil mucize. Asıl mucize,başlamak için gösterdiğim cesaret.
Hadi, sen de başla. Ben başladım 🙂
If you run, you are a runner.
This is a quote from the marathon runner John Bingham. My mother bought me a t-shirt for me to wear while working out, and this quote is on this t-shirt, so I googled it and found out who said it, why he said it. The sentence goes on like this: “If you run, you are a runner. It doesn’t matter how fast or how far. It doesn’t matter if today is your first day or if you’ve been running for twenty years. There is no test to pass, no license to earn, no membership card to get. You just run.”
It’s 11.11 right now! Do you know that we empaths pay attention to this hour every now and then? Anyways, back to our subject. As a perfectionist, these sentences hit me hard! I’m trying to be a “former” perfectionist by the way 🙂
Mum always teases me and says, “well, now that you are 25 people…”! And sometimes she says, “ah yes, you always wanted to be an astronaut”. She’s right. My interests have been always more than one thing, since my childhood. Still the same though. Great thing though. But I always thought it was a problem. Because it makes focusing hard. I always envied people who could find their one talent when they were small, and then focused on the right education and became an architect for example. Or a painter. Or a cook. Or a salesman. Whatever. Just what they’re capable of. Focused. I wanted to be a journalist, a writer, a psychologist, a pianist, a singer, a screenwriter, a photographer, an editor, a translator, a traveller… I always asked myself, am I whimsy? Do I want to do just anything about art and don’t know myself? But no, I never wanted to be a painter, an artist. I was never even interested in painters, artists and what they did. I never asked myself if I have a talent about drawing, since I have lots of relatives having this talent and became architects, interior architects etc. They drew so nicely but I never questioned myself about those. Never about being a designer for example. I always loved cinema but never thought of being a director. I never cared about sculptors. Never thought if I could be a dancer. Always loved to watch though. But literatüre, music, photography, they always attracted me, I always wanted to make something about them. I loved to write, I loved to sing, I loved to shoot photos. I loved travelling. I loved thinking. I loved thinking about being a human. I loved psychology. I loved writing and talking about human behaviours. I loved the idea of the character improving.
So what did I do? I studied Romanian Literature and language. I made translations, I worked in press, I wrote stuff, I played in theater plays when I was a Rotaract member. I learned about web. I worked as a content editör, I wrote stories, I shot a short movie, I tried to shoot a music video clip. I sang songs with my friends in studios. I studied cinema. I worked as a movie critic, I worked as a managing editör of a cinema web site. I travelled a lot. I worked as a journalist. I worked as a coordinator. I made some PR for some companies. I studied translation. I translated movie subtitles, I translated a book. I worked as a manager for a music group. I even sang with them on stage in front of lots of people.
So it sounds great, right? I did what I wanted. But I was not calm when I was doing these. I was not aware. I was searching for something. I was asking myself, which one? Which is really me? Which should I focus on? Neither of it were the only thing I wanted to do. I didn’t want to focus on only one thing. I wasn’t enough attracted to any of it. So I always felt that something was lacking. Who was I? I was not an architect. I was not a cook. I was not a singer. Ok, I was professionally a movie critic, and editör and a translator but it was somewhat not enough. I was not feeling “me” enough.
By the help of my philosophical readings, personal development readings, my meditations, it’s brighter now. It’s settled. We are not our jobs. We are not our talents. Of course I still admire an architect doing his job but he is not only an architect either. He has other talents, some hobbies, some things he likes to do and hates to do. Maybe I had problem with it because I didn’t seperate my jobs with my hobbies. But I don’t feel regret because it’s me.
Nowadays, I’m focused on healthy living. It got me closer to my old love, psychology. Because while I am in a process where I could totally change my way of thinking and my habits about health, I can’t be more excited about supporting people psychologically about a healthy life style if they really want to change things. So I’m headed to the education I need to make it for the best. Of course I’m still interested in cinema and I continue writing about movies in some medias. I’m still interested in literature, I read more than ever, I write. I’m still interested in music, I listen to new music, I go to concerts, I’ll even get singing lessons. Yes. My goal is not to make an album. I won’t claim that I’m the best voice, I won’t be. But it’s a very selfish goal for me to educate myself on things I like to do, to make them more consciously. So, when I sing to my friends or to myself, I’ll have more fun and I’ll feel better, that’s all 🙂
So at this point, we can go back to what Bingham said. If I sing, I’m a singer. If I make sports, than I’m a sports person. I don’t have to be the best of it. I don’t have to prove anything to anyone. I am what I do. I don’t need anyone to tell me I’m not good enough being a singer, a coach, or that I’m very good at it. I’ll just do whatever I can and want. Of course in my own borders, not harming anyone. It’s the most important thing.
The hardest questions for me to answer are: what do you do for a living? Who are you? But I guess I better answer these kinds of questions starting with : “nowadays,….” I don’t have to prove anyone what I have been doing, what I actually have done etc. If you know what you’re doing, you can be anything. Yes I am 25 persons. I do what I want and I am none of them. I’m all of them. I am what I can do. I am what today brings me.
Let me finish with another quote from John Bingham: The miracle is not that i finished but that i had the courage to start!