Göztepe Yoga Sutra’da Meditasyon İçin Buluşalım

Kayıt olmak için lütfen Yoga Sutra ile iletişime geçin.

Derslerimizde Mindfulness’ın ne olduğundan bahsediyoruz biraz. Nefes teknikleri çalışıyoruz. Ve farklı meditasyon teknikleri deniyoruz. Biraz sohbet ediyoruz gündelik yaşamımıza dair ve farkındalığı, nefesi, meditasyonu gündelik yaşamımıza nasıl dahil edebiliriz, araştırıyoruz. Biraz da serbest dans ederek enerjimizi dengeliyoruz.

Sen de katılsana bize? Hem Göztepe Yoga Sutra’nın diğer yoga derslerine de katılarak hem bedenini hem zihnini hem ruhunu dinlemeye, anlamaya bir davet sunabilirsin kendine. Derslere kayıt olmak için Yoga Sutra ile iletişime geçebilirsin.

Korona Virüsü Hakkında Ne Düşünmeli, Nasıl Davranmalıyız?

Corona (Korona) Virüsü Nedir?

Medicana Hastanesi diyor ki, insanlarda Coronavirus’un (koronavirüs) neden olduğu hastalık, basit soğuk algınlığından ağır akut solunum sendromuna (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS) kadar değişkenlik gösterebilmektedir. İnsan ve hayvanlarda çeşitli derecelerde respiratuar, enterik, hepatik, nefrotik ve nörolojik tutumlarda seyreden klinik tablolara neden olabilmektedir. COVID-19 virüsü, SARS-CoV ve MERS-CoV’unda içine bulunduğu beta-coronavirus (beta- koronavirüs) ailesi içinde yer almaktadır.

Corona / Covid-19 (Korona) virüsü semptomları arasında burun akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı, muhtemel baş ağrısı ve bazen de birkaç gün süren ateş sayılabilir. Bağışıklık sistemi zayıf olan ileri yaştakiler ve çok genç olanlar için virüsün pnömoni veya bronşit gibi çok daha ciddi solunum yolu hastalığına neden olabilir. İnsanlarda ölümcül olabilecek seviyede çok az Corona / Covid-19 (Korona) virüsü vardır.

Yaşam alanlarındaki oda neminin dengelenmesi ve ılık duş ile boğaz ağrısı ve/veya öksürüğün hafiflemesine destek sağlanabilir. Ayrıca bol sıvı tüketmek, dinlenmek ve uyku tedavi için faydalı olacaktır. Belirtiler standart soğuk algınlığı sürecinden daha kötü seyretmeye başlarsa mutlaka uzman hekime danışılması gerekir.

Corona / Covid-19 (Korona) virüslerinin insandan insana bulaşması, genellikle sağlıklı bir insanın enfekte bir insanın vücut salgılarıyla temas etmesi sonucu mümkün oluyor. Virüs hasta insanlardan öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla ve hastaların temas ettiği yüzeylerden göz, ağız, burun mukozası ve el sıkışma ile bulaşabilir. Coronaviruslar (koronavirüs) genel olarak dış ortamda dayanıklılığı olmayan virüslerdir. Ancak bugün için COVID-19’un bulaşıcılık süresi ve dış ortama dayanma süresi net olarak bilinmemektedir.

Anadolusaglik.org

Ne önlemler almamız gerekir?

Dünya Sağlık Örgütü,

  • Enfekte olmuş kişilerle yakın temastan kaçınmanın,
  • El hijyenine dikkat etmenin, sık aralıklarla elleri en az 20 saniye saf sabun ve su ile yıkamanın; sabun ve su olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği kullanmanın; özellikle hasta insanlar veya çevresi ile doğrudan temas ettikten sonra elleri mutlaka yıkamanın,
  • Çiftlik veya vahşi hayvanlarla korunmasız temastan kaçınmanın,
  • Enfekte olduysanız, mesafeyi korumanın, öksürürken, hapşırırken tek kullanımlık kağıt mendil ile ağzın ve burnun kapatılmasının; kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içinin kullanılmasının, ellerin yıkanmasının; gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçınmanın,
  • Enfekte olan kişilerin dokunduğu yüzeylerin dezenfekte edilmesinin,
  • Et, yumurta gibi hayvansal gıdaların iyice pişirilmesinin,
  • Hasta kişilerin mümkünse kalabalık yerlere girmemesinin, eğer girmek zorunda kalınıyorsa ağız ve burnun kapatılmasının, mümkünse tıbbi maske kullanılmasının önemli olduğunu belirtmiştir.

Geçtiğimiz günlerde, idolüm dediğim, her sözüne güvendiğim sağlıklı yaşam uzmanı Karen Hill‘in canlı yayın videosunu izledim. Çok önemli bilgiler verdi, sizlerle aklımda kalanları paylaşmak isterim.

Corona virüsü gibi pek çok virüs var. Ölümcül olan, olmayan, çok hasta eden, az hasta eden. Hasta olunca c vitamini almak gibi bir yanlışın altını çiziyor Karen Hill. Bizim, hasta olunca, hastalık ihtimali olunca değil, her zaman kendimize çok iyi bakmamız, her zaman bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamız gerekiyor. Bağışıklık sistemimizi güçlü tutuyorsak, virüslerden bakterilerden korkacak bir şey kalmıyor çünkü vücudumuzda onunla savaşacak yeterli güç oluyor. Ancak bizi güçsüzken yakaladığında, sonradan c vitamini ve benzeri kürler, ilaçlar yüklenmek beyhude bir çaba oluyor.

Hayatımızda her zaman, yani sağlıklıyken de, ev yapımı elma sirkesi, limon suyu, güveneceğiniz bir doktor varsa damardan alınabilecek c vitamini takviyeleri, narenciye tüketmemiz gerektiğinin altını çiziyor Karen Hill. C vitamini niyetine aldığımız sandozların hapların maalesef çok fazla katkı maddesi ve zararlı madde içerdiğini, onları almak yerine narenciye yememizin yeterli olacağının altını çiziyor.

Uyku çok önemli diyor Hill. Erken yatmalı ve erken uyanmalıyız, karanlıkta uyumalıyız ve yeterli saat uyumalıyız. (ortalama 7-9 saat arası)

Stres ve korku, bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Sakinleşmeye ihtiyacımız var. Burada ben araya gireceğim ve meditasyon diyeceğim nacizane. Düzenli meditasyon yapmak stres faktörünü azalttığı için stres hormonu olan kortizolü de azaltıyor. Kortizol, kişinin bağışıklık sistemini baskılayan ve insülin dengesini bozan bir hormon. Dolayısıyla, kişi enfeksiyonlara, hastalıklara karşı açık oluyor. İnsülin dengesi bozulduğunda kişi kilo almaya da meyilli oluyor. İşte bu yüzden sürekli salgılanan bu hormon bir sürü hastalığa neden olabiliyor. Demem o ki, meditasyon ruhumuzun yanı sıra aynı zamanda bedeninizin de sağlığını koruyor.

Bol su içmemiz şart. Fermente yiyecek içecekler, sarımsak, kişniş çayı, önerilen besinler arasında.

Ellerimizi zaten her zaman yıkıyor olmalıyız, evimizi zaten her zaman temiz tutmalıyız diyor Karen Hill. Bunları hiç bilmiyormuşuz gibi önerilmesi bana komik geliyor diyor, ki haklı.

Bu arada dezenfektanlara, farklı temizlik ürünlerine ihtiyacımız yok ilk aşamada. Saf sabuna ihtiyacımız var. Ellerimizi güzelce saf sabunla yıkamalıyız.

Elbette kapalı ve kalabalık ortamlara gireceksek, nefes alışverişine dikkat etmek gerekiyor. Mendile ya da kolumuza hapşurmamız gerekiyor. Her yere dokunmamak, etrafa dokunduktan sonra yüzümüze dokunmamamız gerekiyor elbette. Toplu taşıma araçlarını kullanacakken yanımıza minik kolonyalardan ya da kolonyalı mendillerden alabiliriz ve bir yere tutunduktan vs sonra kolonya ile dezenfekte edebiliriz ellerimizi.

Kendinize iyi bakın, çevrenizdekilere iyi bakın ve sakin olun lütfen. Biraz ev keyfi yapın. Koyun bitki çayınızı, akşam yapın çorbanızı, sakin sakin oturun, meditasyon yapın, müzik dinleyin, çocuğunuzla vakit geçirin, film izleyin, kitap/dergi okuyun. Tütsü yakın, ada çayı yakın. Evinizi havalandırın. Korona virüsünden etkilenmiş ve etkilenmekte olan tüm insanlara, tüm hastanelere, tüm şehir ve ülkelere iyi dileklerinizi gönderin, önce kendinize, sonra da evrene güvenin.

Bir de başka açıdan bakalım. Kapitalist sistemin yaydığı sürdürülebilirliği olmayan yaşam stilimizi bir gözden geçirmek, acele hayatlarımızda belki hijyene bile dikkat etmediğimizi fark etmek, gereksiz seyahatten kaçınmak, çevreyi kirletmemek adına, bu yaşadıklarımız bir farkındalık yaratabilir mi? Dileyelim öyle olsun.

Beden Farkındalığı

Bu Pazar hava çok güzeldi, çıktık Adalar Kültür Derneği’nin bahçesine, meditasyon dersimizi, tüm dış seslere inat, yaptık 🙂

Minik kedişler de katıldı bize bir ara.

Bu hafta konumuz bedendi.

Pür Dikkat Yaşamak diye çevirebileceğim “Life With Full Attention” kitabında yazar Maitreyabandhu, Buddha bugünkü halimizi görseydi, bize bir ejderha başına ve bir yılan bedenine sahip olduğumuzu söylerdi, diyor.

Ejderha başı ile ne demek istiyor: kafamız düşüncelerle, fikirlerle dolu, tartışmalarla, yargılarla, bilgilerle ve alışveriş listeleriye dolu. Muhteşem bir beyne sahibiz belki ama gereğinden fazla gelişmiş olduğunu da söyleyebiliriz.

Yılan bedeni ile ne demek istiyor: Uzun, zayıf ve uzuvsuz yılan bedeni gibi, yani yeterince gelişmemiş bir bedene sahibiz.

Buddha’ya göre farkındalıklı olmanın dört koşulundan ilki bedenin ve hareketlerinin farkında olmak. Bizim ise modern toplumda en çok buna ihtiyacımız var.

Teknoloji geliştikçe, çevremiz verilerle sarıldıkça, etrafımızdaki her şey bizden dikkatimizi istiyor. Dikkatimizi sahiplenmemiz gerekiyor. Bu da aslında hayatını sahiplenmek anlamına geliyor. Dikkatimizin dağılması ve hayatın biz farkında olmadan akıp gitmesi çok kolay. Dış dünya bir Pazar yeri ve dikkatimizi manipüle etmek istiyor, bunda da çok başarılı ve güçlü.

Yaşamımızı düzene sokmamız gerekiyor. Modern toplum bunu da zorlaştırıyor. İş hayatı, kaos. Kimse bu konuda bize yardım etmeyecek. O zaman tek başımıza bu disiplini nasıl sağlayacağız? Bedenimizi fark ederek.

Buddha’nın zamanında hayat çok kolaydı. Buna rağmen bu teknikleri geliştirmiş. Gün be gün farkındalık günümüzde çok çok daha önemli.

Beden farkındalığı neden lazım? Biz iç dünyamızda kendimize anlattığımız hikayelerden dolayı endişeli yaşıyoruz. Her şeyin kötü gideceğini söyleyen, bizi korumak isteyen bir iç sesimiz var ama artık ona ihtiyacımız yok aslında. Peki zihnimizi nasıl yönetebiliriz, ona nasıl hükmedebiliriz?

Deneyimlerimiz domine ediliyor. Önce düşünceler geliyor, deneyimlemeden önce.

60’lı yıllarda depresyon sadece yaşlılarda varmış, şimdi ise çocuklarda bile var. Olayları problematik hale getirmek endişeyi, o da depresyonu çağırıyor.

Depresyondan çıkmaya çalıştıkça aslında daha çok problem yaratıyoruz. Niye böyle düşünüyorum diye düşünmek problemi büyütüyor. Kendimizi hasta ediyoruz bu düşüncelerle.

Kendimizle olan iç konuşmamızı fark etmeye ihtiyacımız var. Fark ettikten sonra da sakince o düşünceden çıkmaya ihtiyacımız var.

Düşünmek kötü bir şey değildir, aksine harikadır. Düşünmeden durabileceğimiz bir yöntem de yok, elbette düşüneceğiz. Yapabileceğimiz şey, tekrarlayan, otomatik hale gelmiş ve sesi yüksek olan iç sesimizi fark etmek. Endişe ile ilgili endişe etmek, düşünmek hakkında düşünmek. Otomatik olarak yargılayan bir mekanizmaya sahibiz.

Sakinleşmemiz gerekiyor. Bedenimizi fark etmemiz gerekiyor. Endişe mi var? Tamam, bu nasıl bir his, bedenimizde neler yapıyor, bunu hissedeceğiz. Endişelenmek neye benziyor, nasıl bir duygu, neremizde kasılma yaratıyor, neremizde gerginlik oluşturuyor, bunu rahatlatabilir miyiz?

Çok kolay olmayacak, hemen olmayacak ama düzenli pratik etmemiz çok önemli.

Sürekli tekrar ettiğin düşünceyi fark et ve tam o an bedenine odaklan. O anda ellerin ne yapıyor? Oturduğun yerdeki ağırlığının farkında mısın? Bu seni ana getiriyor. Bunu illa gözün kapalıyken, meditasyon anında yapmak zorunda değilsin, şu an beni dinlerken de, otobüste giderken de yapabilirsin. Şu an iç sesim ne diyor? Bu bende ne yaratıyor? Ve beden taraması ve ana dönüş. Belki o beden taraması esnasında oturuşunu düzelteceksin, belki nefesin gereksiz yere çok hızlı, onu rahatlatacaksın.

Zihin ve beden, birbirinden ayrı değil. Biz bir bütünüz. Beden karmaşık bir makine ve bakıma ihtiyacı var. O bir obje aslında. Yer kaplıyor. Ağırlığı, kokusu var. Masa gibi, duvar gibi, ağaç gibi ya da başka bir insan gibi bizim bedenimiz de bir obje olarak var oluyor. Ama biz onu içerden “algılıyoruz”. İçerden tanıdığımız tek obje kendi bedenimiz. Çok gizemli aslında. İşte bu içerden hissedebilme kısmına dikkat etmemiz gerekiyor. Bedeni, zihni, kendimizi anlamak için ayırarak anlamaya çalışıyoruz bazen ama aslında bu deneyim bir bütün. Yaşamın kendisini bir bütün olarak algılamamız doğrusu.

Bilincimiz ve beden, birlikte çalışıyorlar. Uyurken bile rüyamızda bir bedene sahibiz. Farkındalık aslında bedenin derinliği, beden deneyiminin derinliği.

Çalışma:

Stress yaratan şeyi yakala.

Bedenine bak.

Bunu bedeninde fark et.

Dur orada.

Orayı yumuşatmaya çalış.

Nefes alıp verirken, verişini uzat. Mum üfler gibi 5-6 kez nefes ver.

“Ben buyum, böyleyim” diyerek tutunduğumuz halleri esnetmeye, rahatlatmaya, bırakmaya ihtiyacımız var. Ego, bedendeki gerginliği artırır. Her zaman aynı olan, sabit olan, belirli bir “ben” yoktur. Böyle bir kendimizi bir tutuş’a ihtiyacımız yok. Kaybedecek bir şeyimiz yok. Varoluşumuzla zaten tamamız. Varız ve değerliyiz.

Kişisel olarak doğru beslenmeyle, doğru nefes almayla, yoga ve meditasyon ile postürüm değişti, yürüyüşüm değişti, bağırsak problemimi çözdüm, kendime güvenim ve bedenimle barışıklığım tamamen arttı.

Beden Farkındalığı ve Yoga

Yoga asanaları, bedene vurgu yapar ve bu, psikolojik refah, sağlık ve gelişime, beden-zihin bütünlüğünde bakan Farkındalık Temelli Terapi (Mindfulness Based Therapy) yaklaşımlarında önemli bir rol oynar. Yoga ve meditasyon sayesinde vücut farkındalığı geliştikçe, her bir vücut parçası ile ilişkiniz de gelişir; evrenin boşluğunda,bedeninizin parçalarının tam olarak nerede bulunduklarını, ve aslında var olduklarını fark etmemizi sağlar.  2000 yıl önce Patanjali’nin antik Yoga Sutralarında ifade edildi. Sutra II.46, “Bu disiplin ve dikkat, her asana pratiğine, vücudun en uzak bölgelerindeki derinliklerine nüfuz etmek için uygulanmalıdır. Meditasyon yaptığımız asanalarda bile, zihinle işbirliği içinde, lifler, hücreler, eklemler ve kaslar geliştirilir.”

Alexander Tekniği İle Beden Farkındalığı

Frederick Matthias Alexander, Tazmanyalı bir aktör/orator. Kendi tekniğini oluşturmaya başlaması sesinin kaybetmeye başlaması ve doktorların bunun nedenini keşfedememesi üzerine olmuş. Oyunculukta, birçok insana hitap etmek için aldığı postürü incelediğinde boynunu sıkıştırdığını, göğsünü öne çıkarmasının sırtına ne kadar baskıda bulunduğunu fark ediyor. Bedeninin arkası gittikçe sıkışıp daralıyor. Bir ezbere dönüşmüş bu postürü yeniden düzenlemek için anatomik olarak izlemesi gereken yolu bulmuş:

-Kafasının öne ve yukarı,

-Boynunun arkaya ve yukarı doğru yumuşamasına ve uzamasına izin verirken

-Sırtının da arkada genişlemesine ve omurların arasındaki boşluk sayesinde omurgasının da arkaya ve yukarı uzamasına izin vermeli.

Bilinçli Beslenme, Beyin-Bağırsak İlişkisi ve Probiyotikler

 

Geçtiğimiz Cumartesi, İstanbul Erenköy Kozmos Yaşam Merkezi’nde 15 kişilik bir katılımla gerçekleşen sunumumda bilinçli beslenmeden, beyin-bağırsak ilişkisinden ve probiyotiklerden bahsettikten sonra kısa bir meditasyon yapıp ellerimle hazırladığım şekersiz, beyaz unsuz, hindistan cevizi yağı ile pişirilmiş çiğ kakaolu tarçınlı pekmezli kek, çiğ kuruyemişler, maydonozlu, taze naneli ve limonlu detoks suyu tüketerek sohbetimizi tamamladık, katılan herkese teşekkürler.

Sunumumdan kısa notlar:

Probiyotikler yaşayan mikroorganizmalar aslında ve yeterli miktarda olduklarında yaşadıkları vücuda fazlasıyla yararlılar. Probiyotikler bağırsaktaki yararlı bakterileri arttırarak, zararlı bakterilerin ise sayısını azaltarak etkili oluyorlar. Probiyotik seçerken çeşitli türleri içeren, süt ürünleriyle mayalanmamış, katkı maddesi bulunmayanları bulabiliyorsak ne ala. Böyle takviye ürünler mevcut. Bulamıyorsak evde mayaladığımız yoğurt ve kefir de probiyotik içeren doğal bir besin. Yine ev yapımı salatalık ve lahana turşusu, doğal probiyotikler.

Sindirim sistemi bedenimizde beynin yardımı olmaksızın işlevini yapan tek sistem. Çok ilginç değil mi? Kendimizi iyi hissetmemiz ve sağlıklı görünmemiz için bedenimizin ihtiyaç duyduğu besinleri birebir bu sistemden alıyoruz. Sindirim sistemi aslında ağzımızdan anüsümüze kadar uzanan 10 metrelik, kastan, sinirden, duyulardan oluşan bir boru. Sindirim sorunları oluşturan şeyler ilginçtir ki yaşam biçimimiz. Epigenetik bilim araştırmaları iyi beslenmenin olumsuz genetik etkileri bile yok edebileceğini söylüyor.

Sindirim aslında beyinde başlıyor. Yiyecekleri düşünmemiz, görmemiz, kokusunu duymamız… beynimiz sayesinde ağzımız sulanıyor, midemiz kasılıyor, pankreasımız enzim salgılamaya başlıyor. Beynimiz yediklerimizin iyi sindirildiğine inanmalı ki bedenimiz sağlıklı olsun. Aslında herşey beynimizi nelere inandırdığımızla ilgili.

Kalın bağırsağımız kötü bakterileri denetim altında tutan iyi bakterilerle yani floralarla dolu. Besinler ayrıştırılıyor ve atık maddeler dışkı olarak rektumda depolanıyor. Yeterince dışkı depolandığında kaslarımız gevşiyor ve dışkı dışarı atılıyor. Fazla lif tüketerek, bol su içerek, yeterli uyku uyuyarak, egzersiz yaparak ve stresi azaltarak sağlıklı bir şekilde sindirebiliriz ve dışarı atabiliriz yediklerimizi.

Atık maddeleri dışarı atmamız durumunu metafiziksel olarak anlatmak istersek: yaşamı içeri almak, bize yarayanları özümsemek ve gerek duymadıklarımızı bırakmaktır. Bıraktıktan sonra sifonu çekeriz ve geri dönmemek üzere yollarız ihtiyaç duymadığımızı. Bu sağlıklı olandır. Doğal olan budur.

Mide ve sindirim sorunları hakkında önemli bir soru sorulmuş Louise Hay tarafından: Neyi ya da kimi sindiremiyorsunuz? Korku var olduğu sürece yaşamı sindiremiyoruz. Gelecek için kaygı duyduğumuz müddetçe sindirimimiz gerçekleşmiyor. Bedendeki mutluluk hormonu serotoninin yaklaşık %90’ı bağırsaklarda bulunuyor.

Bağırsak ve beyin arasında yin ve yang gibi bir döngü şeklinde bir iletişim var. Mutsuz beyin bağırsağı etkilerken mutsuz bağırsak beyni etkiliyor. Bağırsaktaki bakteriler sürekli olarak beyne sinyal gönderiyor. Bağırsak mikrobiyomu sağlıklı olunca “mutluyum” mesajı gönderiyor beyne.

Akşam yemeğindeki sohbet tatsız bir hal alıp arkadaşınızla tartışmaya başladığınızda midenizdeki öğütme işlemi hızlıca son buluyor ve yerini spastik kasılmalara bırakıyor. Yemeğinizin yarısı sindirilemeden midenizde kalıyor. Böylelikle mide spazmları hissediyorsunuz. Stresli geçen bir günün ortasında ağır bir öğle yemeğinin iyi bir fikir olmayacağını unutmayın. Bağırsak reaksiyonlarını değiştirmek ve hücresel değişiklikleri tersine çevirmek amacıyla beyinde yazılan senaryonun “olumlu öykülere” dönüştürülmesi gerekiyor. Genelde çocukluğunda travma yaşamış insanlarda stres-tepki genlerine kimyasal etiketler eklenmiş durumda. Böyle kişilerin organları strese karşı abartılı bağırsak reaksiyonları gösteriyorlar.

Dilimizde beş tat alma reseptörü var: acı tatlı ekşi tuzlu ve umami. İnsan bağırsağında ise 25 farklı tat reseptörü var. Bunun sebebi yediğiniz yemeğin tadına göre beyninize göndermek istediği şifa mesajları. Demek ki bağırsaklarımız sadece besin maddelerini sindirmek için varolmuş değiller, görevleri çok daha fazla.

Meditasyonla beynin en çok hangi bölümünün etkilendiğini keşfetmek için Harvard Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırma gösteriyor ki, geleneksel tıp bilimine göre otomatik sinir sisteminden sorumlu olan bölge meditasyon ile harekete geçebiliyor ve sindirim sistemi, kan basıncı gibi direkt olarak stres ile ilişkili değişkenlere aslında meditasyon ile etki edilebiliyor. Sonuçta bu işlevler üzerine meditasyon ile etki edebiliyoruz, kalp hastalıkları, sindirim sorunları ve kısırlık gibi stresle ilişkili rahatsızlıklardan kurtulmamız konusunda meditasyon önemli bir çözüm yolu olabiliyor.

Stresörler sinir sisteminin dengesini bozduğu zaman; gevşeme tekniklerini kullanarak sinir sistemi dengeli haline geri getirebilir. Anksiyete sinir sisteminizi ele geçirdiği zaman, vücudunuz hayatta kalmak için; savaşmak ya da kaçmak için kimyasallar salgılar. Anksiyete (kaygı) yanıtı hızlı hareket etmeniz gerektiği acil durumlarda hayat kurtarıcı olabileceği gibi günlük hayatın stresleri tarafından aktive edildiği zaman sizi yıpratıyor. Bunu Metin Hara’nın YOL kitabında da okuyabilirsiniz. Tam odaklanarak derin nefes alıp vererek yaptığımız nefes temizliği basit ama güçlü bir gevşeme tekniği. Bunu öğrenmek çok kolay, hemen hemen her yerde yapılabilir ve kaygı seviyenizi kontrol altına tutmanızda hızlı yol almanızı sağlar.

Kaynak kitaplar: 

Sağlıklı Yaşam İçin Kendini Sev – Louise Hay

Beyin Bağırsak Bağlantısı – Dr. Emeran Mayer

Yol – Metin Hara