Bilinçli Beslenme, Beyin-Bağırsak İlişkisi ve Probiyotikler

 

Geçtiğimiz Cumartesi, İstanbul Erenköy Kozmos Yaşam Merkezi’nde 15 kişilik bir katılımla gerçekleşen sunumumda bilinçli beslenmeden, beyin-bağırsak ilişkisinden ve probiyotiklerden bahsettikten sonra kısa bir meditasyon yapıp ellerimle hazırladığım şekersiz, beyaz unsuz, hindistan cevizi yağı ile pişirilmiş çiğ kakaolu tarçınlı pekmezli kek, çiğ kuruyemişler, maydonozlu, taze naneli ve limonlu detoks suyu tüketerek sohbetimizi tamamladık, katılan herkese teşekkürler.

Sunumumdan kısa notlar:

Probiyotikler yaşayan mikroorganizmalar aslında ve yeterli miktarda olduklarında yaşadıkları vücuda fazlasıyla yararlılar. Probiyotikler bağırsaktaki yararlı bakterileri arttırarak, zararlı bakterilerin ise sayısını azaltarak etkili oluyorlar. Probiyotik seçerken çeşitli türleri içeren, süt ürünleriyle mayalanmamış, katkı maddesi bulunmayanları bulabiliyorsak ne ala. Böyle takviye ürünler mevcut. Bulamıyorsak evde mayaladığımız yoğurt ve kefir de probiyotik içeren doğal bir besin. Yine ev yapımı salatalık ve lahana turşusu, doğal probiyotikler.

Sindirim sistemi bedenimizde beynin yardımı olmaksızın işlevini yapan tek sistem. Çok ilginç değil mi? Kendimizi iyi hissetmemiz ve sağlıklı görünmemiz için bedenimizin ihtiyaç duyduğu besinleri birebir bu sistemden alıyoruz. Sindirim sistemi aslında ağzımızdan anüsümüze kadar uzanan 10 metrelik, kastan, sinirden, duyulardan oluşan bir boru. Sindirim sorunları oluşturan şeyler ilginçtir ki yaşam biçimimiz. Epigenetik bilim araştırmaları iyi beslenmenin olumsuz genetik etkileri bile yok edebileceğini söylüyor.

Sindirim aslında beyinde başlıyor. Yiyecekleri düşünmemiz, görmemiz, kokusunu duymamız… beynimiz sayesinde ağzımız sulanıyor, midemiz kasılıyor, pankreasımız enzim salgılamaya başlıyor. Beynimiz yediklerimizin iyi sindirildiğine inanmalı ki bedenimiz sağlıklı olsun. Aslında herşey beynimizi nelere inandırdığımızla ilgili.

Kalın bağırsağımız kötü bakterileri denetim altında tutan iyi bakterilerle yani floralarla dolu. Besinler ayrıştırılıyor ve atık maddeler dışkı olarak rektumda depolanıyor. Yeterince dışkı depolandığında kaslarımız gevşiyor ve dışkı dışarı atılıyor. Fazla lif tüketerek, bol su içerek, yeterli uyku uyuyarak, egzersiz yaparak ve stresi azaltarak sağlıklı bir şekilde sindirebiliriz ve dışarı atabiliriz yediklerimizi.

Atık maddeleri dışarı atmamız durumunu metafiziksel olarak anlatmak istersek: yaşamı içeri almak, bize yarayanları özümsemek ve gerek duymadıklarımızı bırakmaktır. Bıraktıktan sonra sifonu çekeriz ve geri dönmemek üzere yollarız ihtiyaç duymadığımızı. Bu sağlıklı olandır. Doğal olan budur.

Mide ve sindirim sorunları hakkında önemli bir soru sorulmuş Louise Hay tarafından: Neyi ya da kimi sindiremiyorsunuz? Korku var olduğu sürece yaşamı sindiremiyoruz. Gelecek için kaygı duyduğumuz müddetçe sindirimimiz gerçekleşmiyor. Bedendeki mutluluk hormonu serotoninin yaklaşık %90’ı bağırsaklarda bulunuyor.

Bağırsak ve beyin arasında yin ve yang gibi bir döngü şeklinde bir iletişim var. Mutsuz beyin bağırsağı etkilerken mutsuz bağırsak beyni etkiliyor. Bağırsaktaki bakteriler sürekli olarak beyne sinyal gönderiyor. Bağırsak mikrobiyomu sağlıklı olunca “mutluyum” mesajı gönderiyor beyne.

Akşam yemeğindeki sohbet tatsız bir hal alıp arkadaşınızla tartışmaya başladığınızda midenizdeki öğütme işlemi hızlıca son buluyor ve yerini spastik kasılmalara bırakıyor. Yemeğinizin yarısı sindirilemeden midenizde kalıyor. Böylelikle mide spazmları hissediyorsunuz. Stresli geçen bir günün ortasında ağır bir öğle yemeğinin iyi bir fikir olmayacağını unutmayın. Bağırsak reaksiyonlarını değiştirmek ve hücresel değişiklikleri tersine çevirmek amacıyla beyinde yazılan senaryonun “olumlu öykülere” dönüştürülmesi gerekiyor. Genelde çocukluğunda travma yaşamış insanlarda stres-tepki genlerine kimyasal etiketler eklenmiş durumda. Böyle kişilerin organları strese karşı abartılı bağırsak reaksiyonları gösteriyorlar.

Dilimizde beş tat alma reseptörü var: acı tatlı ekşi tuzlu ve umami. İnsan bağırsağında ise 25 farklı tat reseptörü var. Bunun sebebi yediğiniz yemeğin tadına göre beyninize göndermek istediği şifa mesajları. Demek ki bağırsaklarımız sadece besin maddelerini sindirmek için varolmuş değiller, görevleri çok daha fazla.

Meditasyonla beynin en çok hangi bölümünün etkilendiğini keşfetmek için Harvard Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırma gösteriyor ki, geleneksel tıp bilimine göre otomatik sinir sisteminden sorumlu olan bölge meditasyon ile harekete geçebiliyor ve sindirim sistemi, kan basıncı gibi direkt olarak stres ile ilişkili değişkenlere aslında meditasyon ile etki edilebiliyor. Sonuçta bu işlevler üzerine meditasyon ile etki edebiliyoruz, kalp hastalıkları, sindirim sorunları ve kısırlık gibi stresle ilişkili rahatsızlıklardan kurtulmamız konusunda meditasyon önemli bir çözüm yolu olabiliyor.

Stresörler sinir sisteminin dengesini bozduğu zaman; gevşeme tekniklerini kullanarak sinir sistemi dengeli haline geri getirebilir. Anksiyete sinir sisteminizi ele geçirdiği zaman, vücudunuz hayatta kalmak için; savaşmak ya da kaçmak için kimyasallar salgılar. Anksiyete (kaygı) yanıtı hızlı hareket etmeniz gerektiği acil durumlarda hayat kurtarıcı olabileceği gibi günlük hayatın stresleri tarafından aktive edildiği zaman sizi yıpratıyor. Bunu Metin Hara’nın YOL kitabında da okuyabilirsiniz. Tam odaklanarak derin nefes alıp vererek yaptığımız nefes temizliği basit ama güçlü bir gevşeme tekniği. Bunu öğrenmek çok kolay, hemen hemen her yerde yapılabilir ve kaygı seviyenizi kontrol altına tutmanızda hızlı yol almanızı sağlar.

Kaynak kitaplar: 

Sağlıklı Yaşam İçin Kendini Sev – Louise Hay

Beyin Bağırsak Bağlantısı – Dr. Emeran Mayer

Yol – Metin Hara