Artık youtube kanalımda sağlıklı yaşama dair tüm detayları konuşacağımız düzenli yayınlanacak videolar olacak!
21 Gün Vegan Beslenme İle Detoks Sürecim Sona Erdi
Daha önceki postumda da bahsetmiştim, son zamanlarda biraz dengesiz beslendiğimi fark etmiştim, ağır yemeklerden biraz uzaklaşmak istiyordum, üstelik cilt ve bağırsak hassasiyetlerim için vegan beslenmenin faydalarını anlatan videolar izlemiştim. Doğaya ve hayvanlara olan saygımdan dolayı vegan beslenme her zaman merak ettiğim bir beslenme türüydü, hem bir nevi detoks işlevi görmesi, hem de empati kurabilmek için 21 gün boyunca vegan beslendim. Bu süreçte alkollü içecek de içmedim, meyve dışında şekerli herhangi bir şey de tüketmedim. Paketlenmiş herhangi bir çöp ürünü (cips, gofret) zaten artık tüketmiyorum, kola vs zaten içmiyorum, onları söylememe gerek yok.
Her şeyden önce: zorlanmadım! Doğa o kadar güzel, rengarenk sebzelerle, meyvelerle ödüllendirmiş ki bizi, hepsini daha bir severek, daha bir üstlerine düşerek tükettim. Son zamanlarda çok fazla yemediğim mercimek, nohut, fasulye gibi baklagilleri de epey tükettim bu süreçte. Fırında, patatesli-sebzeli karışımlar yaptım ama patatesi çok tüketmemeye çalıştım. 21 günün içinde bir öğlen kepekli ve sebzeli makarna, bir öğlen ise buharda pişmiş beyaz pilav yedim ki uzun süredir yemediğim yemeklerdi bunlar da. Hem biraz değişiklik de oldu bana, ha özlemiş miyim, çok da değil.
Avokado, chia, kinoa, salatalarımı süsledi. Bol su içtim, normalde içmediğim kadar. Kırmızı biber, kabak, havuç, patlıcan, bol salatalık. Bol siyah zeytin, çiğ iç ceviz, badem. Arada kahvaltılarda bir dilim ekşi maya siyez ekmeği. Bol bitki çayı, az kahve, az maden suyu.
Ayran içmeyi özlediğimi itiraf etmeliyim. Somon balığı ve ton balığı da özlediğim tatlar arasında. Peynir, süt, yumurta özlemedim.
Neler oldu, neler hissettim, neler değişti?
Hafif hissettim. Temiz beslendiğimi hissettim. Enerjik hissettim, sıcağa rağmen. Özlediğim tatları hatırlattım kendime, baklagil gibi. Doğanın verdiklerine şükrettim. Kilo verdim. Tartılmadım henüz fakat görünüşte ciddi anlamda anlaşılır bir fark oldu. Bunda içki içmememin, bol su içmemin, ağır yemek yemememin etkileri var diye düşünüyorum.
Cildim bu aralar iyi, bağırsaklarımda da çok problem yaşamadım. Sadece ilk hafta minik bir ishal durumu yaşadım ama biraz lapa pilav, biraz haşlanmış patatesle ve bol suyla bir günde toparladım. Fakat cilt ve bağırsak hassasiyetlerimle ilgili gene de intolerans testi yaptırmaya karar verdim, tam olarak beslenmede nelerin bu hassasiyetlere etkisi olduğunu anlamak için.
Sonuç: Sürekli aynı şekilde besleniyorsak arada bu tarz detokslar yapmalıyız. Hafiflemek, temizlenmek için. Şahsen hala etin az miktarda tüketilmesinin insan sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyorum. Veganlık bir felsefe evet, hayvan haklarının yanı sıra, yaşamın tüm canlılar için sürdürülebilir olması, temiz çevre, küresel ısınma konularına kadar uzanan bir yaklaşım ve ben de bu konulara duyarlı bir insanım. Kaldı ki ülkemizde de dünyanın pek çok yerinde de tarım ve hayvancılığın son derece yanlış şekillerde yapılıyor olduğunun hepimiz farkındayız. Yediğimiz besinlerin üretim şekillerinden ötürü bize verdiği zararlar önemli bir konuyken, hayvansal gıdaların üretiminde hayvanlara işkence yapılan, son derece etik dışı yaklaşımların olması da bir diğer konu.
Et ve süt endüstrisinin geldiği noktanın hem bize, hem hayvanlara hem de doğaya verdiği zararlar malumumuz fakat tüm insanlığın vegan beslenmesi önermesini yaparken de eko sistemi bozan durumların oluşmadığından emin olmamız gerekir ki bu pek de mümkün gözükmüyor.
Aşağıda linkini* paylaştığım “Dünyayı Kurtarmak İstiyorsanız, Veganlık Çözüm Değil” başlıklı makalede sonlara doğru şöyle diyor: Et tüketimini mümkün mertebe azaltmak, yüksek karbonlu, kirli, etik olmayan ve tahılla beslenen hayvan ürünlerinin üretiminin sona erdirilmesi çağrısında bulunmamız konusunda hemfikiriz. Ama bir vegan olarak endişeleriniz çevre, hayvanların mutluluğu ve kendi sağlığınızsa, bunların hepsinin sadece et ve süt ürünlerinden vazgeçerek gerçekleştiğini iddia etmek artık mümkün değil.
Peki ne öneriyor? “Endüstriyel olarak yetiştirilen soyalardan, mısırlardan ve tahıllardan daha fazla vegan ürün meydana getirmeye yönelik zorlamalar, geleneksel sistemleri, daimi mera ve koruma amaçlı otlaklara dayalı sürdürülebilir et ve süt ürünleri şeklinde üretim biçimlerini teşvik etmeliyiz. En azından, gübre, fungisit, böcek ilacı ve herbisitlere ihtiyaç duyan ekinler için talebi artırmanın etiğini sorgularken, toprakları ve biyoçeşitliliği ve karbondioksitleri yeniden canlandırabilecek sürdürülebilir canlı hayvancılık biçimlerini deşifre etmeliyiz.”
Bir diğer alıntı da evrimagaci.org sitesinden gelsin:
Küresel ölçekte 10 farklı beslenme örüntüsünü analiz eden bilim insanları, daha az hayvan tüketerek tarım alanlarını daha verimli kullanabileceğimizi ve daha fazla insanı doyurabileceğimizi doğrulasa da, hayvancılığı ortadan tamamen kaldırmanın tarım alanlarının sürdürülebilirliğini maksimize etmek açısından faydalı olmadığını gösteriyor. Antroposen Dönem araştırmalarına odaklanan Elementa dergisinde yayınlanan araştırmada vegan diyet; 4 ayrı omnivor (hepçil) diyet; biri mandıra ürünlerini içeren, biri mandıra ve yumurta tüketimini içeren 2 vejetaryen diyet; 1 düşük yağ ve şeker tüketen diyet ve 1 de Amerikan diyeti analiz ediliyor. Araştırmacılar, bu modellemeler sonucunda vegan diyetin, hem her iki vejetaryen diyetten, hem de 4 omnivor diyetten daha az sayıda insanı küresel olarak doyurabileceğini ortaya koymayı başardılar. Anlayacağınız işin özü şu: Hayvan-temelli ürünleri tamamen terk etmek, insanlığın uzun vadeli sürdürülebilirliği için en iyi çözüm değil! Araştırmanın ortaya koyduğu gerçek, otlara daha fazla ağırlık verirken bir köşede de bir miktar et tüketmenin hem gezegen, hem de insanlık için daha iyi olduğudur. Çünkü günümüzde insan diyeti aşırı miktarda et tüketimine dayanıyor. Dolayısıyla bu gidişattan otlar yönünde yapılacak her sapma, türümüzün sürdürülebilirliğine önemli katkılar sunacaktır. Ta ki etlerden %100 uzaklaşıp, tamamen ot-temelli (vegan, otçul, herbivor) bir diyete geçmeye karar verene kadar! Böylesine uç bir noktaya varmak da, sürdürülebilirlik açısından pek faydalı değil. Bunun yerine daha ortalama bir diyeti tutturmaya çalışmak herkes için daha başarılı ve sürdürülebilir gibi gözüküyor. Örneğin, ortalama bir Amerikalının şu andaki diyetinin sürdürülebilmesi için 2.5 akreden (yaklaşık 10.000 metrekareden) fazla alan gerekiyor. Ortalama bir Türk’ün şu anki diyeti içinse kabaca 3.000 metrekare alana ihtiyaç var. Eğer ki diyetinize daha az et, daha fazla ot katarsanız bu alan ciddi anlamda düşmektedir. Örneğin, bu araştırmada incelenen 4 vejetaryen diyetten 3’ü 0.5 akreden (2000 metrekareden) daha az alana ihtiyaç duymaktadır. Bu da, Dünya’nın sınırlı olan alanının daha fazla kişiyi doyurmak için kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Bu sayıları küresel popülasyona uyarladığımızda, vegan diyet gezegenimizin bize sunduğu alanları fazlasıyla ziyan etmektedir. Yani Dünya üzerinde hayvancılık yapılan her alan aynı zamanda tarımcılık için uygun değildir. Örneğin otlama alanları çoğu zaman zirai ürün yetiştirmek için iyi değildir; ancak inek gibi hayvanların beslenmesi için harikadır. Benzer şekilde, kalımlı (çok yıllık) zirai alanlar yıl boyu yaşayabilen bitkileri barındırır ve bu bitkiler ölmeden önce birkaç defa hasat edilebilirler. Böylece bunlardan elde edilen tahıl ve saman besi hayvanlarını bolca besleyebilmektedir. Neredeyse istisnasız olarak sebze, meyve ve tohumların bulunduğu alanlarsa kültür alanları olarak bilinmektedir ve bu alanlar yalnızca bitkilerin yetiştirilmesi için uygundur. Dolayısıyla, eğer ki %100 vegan bir diyete geçersek, aksi takdirde kullanabileceğimiz hayvancılık alanlarını çöpe atmış olmaktayız. Bu da, potansiyelimizin altında sayıda insanı doyurabilmemiz anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmada, et tüketimine en fazla ağırlık veren ilk 5 diyet, aynı zamanda tarım ve otlama alanlarının neredeyse tamamını kullanmamızı gerektirmektedir. Eti en az kullanan (veya hiç kullanmayan) 5 diyetse, otlama, kalımlı ve kültür alanlarını değişken miktarlarda kullanmaktadır. Ancak bunlar arasında vegan diyet diğerlerinden farklıdır; çünkü bu diyetin küresel olarak benimsenmesi, yıllık alanların hiç kullanılmamasını gerektirmektedir – bu da, gezegenimizin bize sunduğu alanların çok önemli bir bölümünün kullanışsız hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
Araştırma sonucunda, farklı diyetlerin küresel olarak benimsenmesinin farklı sayıda insanı besleyebildiği sonucuna varıldığını söylemiştik. Bunları sıralayacak olursak:
• Mandıra Ürünleri + Vejetaryenlik: 807 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Yumurta + Mandıra Ürünleri + Vejetaryenlik: 787 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %20 Etçil, %80 Otçul Diyet: 769 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %40 Etçil, %60 Otçul Diyet: 752 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Vegan Diyet: 735 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %60 Etçil, %40 Otçul Diyet: 669 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %80 Etçil, %20 Otçul Diyet: 548 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %100 Etçil Diyet: 467 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Düşük Et ve Şeker Diyeti: 421 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Şu Andaki Yaygın Diyet: 402 milyon insanı besleyebilmektedir. insanların vücutlarının besinler ile etkileşiminin birbirinden çok farklı olmasıdır. Benzer şekilde, sadece diyet değişikliği yaparak Dünya’nın sürdürülebilirlik sorununun uzun vadede çözülebileceğini iddia etmek de mantık dışıdır. Benzer şekilde, gezegenimizin problemlerini tek bir soruna indirgemeye çalışmak yerine, onları çok boyutlu olarak inceleyip daha iyi anlamaya çalışmak uzun vadede türümüz ve gezegeni paylaştığımız tüm canlılar için çok daha sağlıklı gözükmektedir. Yazımızı, makale yazarlarının özetinin kapanış cümlesiyle bitirelim:
“Popülasyon düzeyindeki diyet değişiklikleri gelecekteki besin ihtiyaçlarımıza köklü miktarda katkı sağlayabilir; ancak süregelmekte olan tarım araştırmaları ve sürdürülebilir yönetim uygulamalarının yeterli üretim seviyelerini garanti etmek için halen devam ettirilmesi gerektiği görülmektedir.”
Sağlıklı yaşam koçu olarak felsefem her zaman şu olmuştu, olmaya devam ediyor: Her insan eşsiz. Her insanın bedensel ihtiyaçları, hassasiyetleri benzersiz. “Herkes vegan olmalı, herkes omnivor olmalı, herkes paleo diyeti yapmalı, herkes avokado yemeli, herkes et yemeli” gibi yaklaşımlar son derece yanlış. Kendinizi, bedeninizin ve ruhunuzun ihtiyaçlarını en iyi siz bilebilirsiniz. Denemeler yaparak ve testler yaptırarak nelere alerjiniz olduğunu, nelere ihtiyaç duyduğunuzu öğrenebilir ve hayat görüşünüz ve yaşam biçiminizi de hesaba katarak kendinize uygun bir beslenme yoluna gidebilirsiniz.
Herkes için genel geçer doğru kabul edilebilecek durumlar ise şunlar:
-Et yiyorsanız da ne kadar az tüketirseniz, o kadar iyi.
-Bol bol su için.
-İşlenmiş şeker tüketmeyin.
-Meyve yiyin, çok yemeyin, akşam yememeye çalışın.
-Sebze yiyin.
-Mısırözü yağı, ayçiçek yağı, margarin kullanmayın.
-Paketlenmiş, işlenmiş, katkı maddeli ürünleri tüketmeyin.
– Kola, gazoz içmeyin, paketlenmiş meyve suyu, soğuk çay vs içmeyin, meyvenin kendisini yiyin, çok istiyorsanız meyvenin suyunu sıkıp için ama çok fazla tüketmeyin.
-Kızartma yerine fırınlama, buharda pişirme ve ızgara tercih edin.
– Alışmadığınız lezzetleri denemekten kaçınmayın: avokado, chia tohumu gibi süper besinleri bir deneyin.
Not: Makaleyi paylaşan Ayşın Karaduman’a teşekkürler. Kendisi theomnivorist.com sitesinin yazarı, videolarına göz atmanızı tavsiye ederim.
Sevme Sanatı – Erich Fromm
Koçluk ve yazarlık adına kendime çizdiğim sağlıklı yaşam yolunda, sağlıklı yaşamanın ve sağlıklı beslenmenin sadece spor ve besin üzerinden değil, bulunduğumuz mekanlar, vakit geçirdiğimiz insanlar, okuduğumuz kitaplar, kendimize ayırdığımız zamanlar gibi pek çok deneyim üzerinden gerçekleştiği inancıyla ilerliyorum. Bu yüzden blogumda, çok da keyif alarak yazdığım kitap önerilerim de oluyor, olacak.
İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat fakültesinde okurken, aslında gönlümde yatan aslanın psikoloji olduğunu bildiğim ama bilinçsizce, “eğitim anlamında artık çok geç” diye düşündüğüm dönemde, Öteki Yayınevi’nin bastığı psikoloji dizisi kitaplarını satmak için getirmişlerdi üniversitenin girişine. Hemen almıştım tabii. Genelde Erich Fromm ve Sigmund Freud kitaplarından oluşan bu kitaplar hala kütüphanemin en değerli kitaplarından.
Erich Fromm imzalı Sevme Sanatı’na şöyle bir göz gezdirdiğimi hatırlıyorum yıllar önce. Bugünlerde ise oturdum ve zaten ince olan kitabı altını çize çize hızlı bir biçimde bitirdim. Bu kitap bende bir fikir uyandırdı. Bu tarz, ince ve okuması kolay, dili yalın, üzerine konuşulası kitaplarla ilgili okuma ve tartışma günleri yapılabilir diye düşünüyorum. Eğer bu fikri geliştirirsem buradan paylaşıyor olurum.
Erich Fromm, 1900-1980 yılları arasında yaşamış Almanya doğumlu Amerikalı bir psikanalist/filozof. Altıncı kitabı olan Sevme Sanatı’nı 1956 yılında yazmış.
Kitaptan ilgimi çeken bazı bölümlerle ilgili size bilgi vermek istiyorum. Sevgi bir sanat mıdır başlıklı kısımda Fromm sevginin öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunu öne sürüyor. Tıpkı müzik, resim, marangozluk ya da tıp gibi konularda başarılı olmamız için öğrenmemiz gereken şeyler varsa, sevginin de böyle olduğunu savunuyor Fromm.
Sevgi teorisi kısmında Fromm’un bir yaklaşımı çok ilgimi çekti. Bizler bugünlerde doğaya geri dönmek gerektiğini, insanoğlunun doğadan çok fazla koptuğunu konuşmaktayız. Fromm, insan doğadan tam olarak kopmamıştır ama doğayı aşmıştır diyor. İnsanın yapabileceği tek şeyin mantığını geliştirerek geri dönülemez biçimde kaybedilen insan öncesi uyum yerine insana özgü yeni bir uyum bularak ileri gitmektir diyor ünlü düşünür.
İnsana mantık armağan edilmiştir, insan farkında olan bir yaşam türüdür diyor. Bu farkındalık onun doğadan kopuk ve her şeyden “ayrı” olan varoluşunu kaçınılmaz olarak dayanılmaz bir hapishaneye çevirir diyor. Bu hapishaneden kurtulmanın yolunu da dış dünyayla bütünleşmek olduğunu, daha doğrusu zaten bütün olduğumuzun da farkına varışı olarak gösteriyor.
Ayrılık kaygı yaratır diyor, burada ayrılıktan kastı, bireyin kendisini tek, yalnız, dış dünyadan ayrı hissetmesi. Bu ayrılık duygusunun utanma ve suçluluk duygularının baş sebebi olduğunu söylüyor ki bu çok çok önemli bir saptama.
Sevgiyle yeniden birleşme olmaksızın insanın salt her şeyden ayrı oluşunun farkındalığı, utanmayı, suçluluk duygusunu, kaygıyı doğurur diyor Fromm.
Fromm çağdaş kapitalist sistemde eşitlikle standardizasyonun birbirine karıştığının ve konformizm yoluyla pek çok insanın uyuşturularak robot hayatlar yaşatıldığının da altını çiziyor. Kapitalist sistemin rutin ağına yakalanan kişinin, bir insan olduğunu, umutlarıyla, hayalleriyle, korkusuyla hüznüyle eşsiz bir birey olduğunu unutmasının çok normal olduğunu dile getiriyor.
Bu sorunun çözümünün ise bireyler arası birleşmeyle, başka bir insanla sevgiyle kaynaşma yoluyla çözüleceğini savunuyor.
Sadist-mazoşist ilişkilerin olgun sevgi olamayacağını anlatan Fromm, olgun sevginin kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koruma koşuluyla birleşme olduğunu söylüyor.
Sevgide varolan güzel bir paradokstan da söz ediyor ünlü filozof: olgun sevgide iki varlık bir olur, aynı zamanda da iki kalırlar diyor. Bence müthiş!
Fromm alma verme dengesine de değiniyor. Sevgi temelde almak değil, vermektir diyor. Bu üzerine epey düşünülesi bir kısmı bence konunun.
Vermek kelimesinin bir şeyden vazgeçmek, ondan mahrum kalmak, özveride bulunmak, kendini sömürtmek anlamına gelmesi yanılgısına dikkat çekiyor. Temel yönelimi üretken olmayan insanların vermeyi bir yoksullaşma olarak gördüğü saptamasını yapıyor. Kimi insanların ise acı çekerek, özveride bulunarak, almadan vermenin erdem olduğunu düşünerek yaşadığını hatırlatıyor. Oysa üretken kişilikler için vermek gücün en yüksek ifadesidir diyor. Verme eylemiyle kendi zenginliğimi yaşarım, bu yükselen canlılık beni sevince boğar, diyor. Vermenin canlılığımızın bir ifadesi olduğunu hatırlatıyor. Verirken amaç almak olmaz ama verdiğinizde zaten karşı tarafta bir canlılık yaratırsınız bu da en büyük mutluluktur diyor. Sevginizin karşı tarafta da sevgi uyandırması o sevginin sağlıklı olduğunu gösterir diye açıklıyor bu durumu.
Çok şeye sahip olan değil, çok şey veren kişi zengindir diyerek bu konuya noktayı koyuyor zaten kanımca.
Sevginin sorumluluk istediğini, emek istediğini de hatırlatıyor.
Rumi’den alıntılar yapıyor Fromm:
Aslında hiçbir sevgili yoktur ki sevgilisince aranmasın. İlahi Bilgelik kaderimizdir ve bu bizi birbirimize sevgili kılmıştır. İlahi kader dünyadaki her şeyi eşiyle birleştirir. Yer ve Gök birbirine aşıktır, birbirlerinden zevk almıyorlarsa neden aşıklar gibi kucaklaşmışlar? Tanrı, erkeğe ve kadına birlikte olarak hayatı sürdürme arzusu verdiği için varoluşun her parçasına diğer parçası için arzu verdi. Gece olmasa gündüz olmazdı.
Fromm cinsellik ve erotizmle ilgili Freud’un fikirleri üzerinden de bazı açıklamalar yapıyor.
Daha çok fazla konu var ama yutarcasına okuyacağınızın garantisini verebilirim.
Sevgi, her türlü hastalığın ilacı. Sadece sev.
Sağlıklı Kahvaltı, Sağlıklı Yaşam Sohbetleri ve Belgrad Yürüyüşü
1-7 Nisan Dünya Sağlık Günü Ve Kanser Haftası sebebiyle bir ilaç firması çalışanlarına bir sağlıklı yaşam etkinliği düzenledi. 9 Nisan Pazartesi sabahı Kemer Country’de yaklaşık 35 kişi kadar bir ekip olarak sağlıklı bir kahvaltı eşliğinde sağlıklı beslenme sohbetleri yaptık. Ardından Belgrad Ormanı’na giderek tam 6 kilometreyi birlikte hızlı tempo yürüdük.
D Event’e teşekkürler.
Evde Kendi Badem Sütünü Hazırla!
Bugün İzmir’deyiz, Mutlu Kadınlar Atölyesi kapsamında Sağlıklı Yaşam‘ı konuşacağız. Söyleşime katılan kadınların özellikle merak ettiğini bildiğim bir tarifi yeri gelmişken buraya da yazmak istedim.
Çiğ, tuzsuz ve kavrulmamış badem protein, demir ve kalsiyum yönünden zengin bir besin. Bu besinin sütünü yaparak içebiliriz.
Badem Sütü tarifi
1 çay bardağı çiğ taze badem,
5 çay bardağı su
Bademlerinizin üzerine 2 çay bardağı su ekleyerek yaklaşık 10 saat bekletin. Daha sonra bademleri süzün ve bir mikser içerisine üzerine 3 çay bardağı su ekleyerek 2 dakika çırpın. Daha sonra bir tülbent vasıtasıyla süzerek suyunu çıkartın. Tatlandırmanıza gerek olduğunu düşünmüyorum ama isterseniz içine bir miktar keçiboynuzu tozu ya da tarçın ekleyebilirsiniz.
Tülbentte kalan tortuyu atmayıp kurabiye gibi tatlılar için kullanabilirsiniz.
Bir bardak doğal badem sütü sadece 40 kaloridir.
Bademin içeriğindeki yağ asitleri ve enzimler kalp ve damar hastalıklarından korur. İçerdiği e vitamininden dolayı etkili bir antioksidandır.
Çok yakında
Şimdilik sizi şöyle alalım.